MURİS MUVAZAASI 2. KISIM
- Aykut Cura
- 25 Şub 2016
- 31 dakikada okunur
(Av. Aykut CURA- 25.02.2016)
Bursa Barosu Avukatı
20- Muris Muvazaası - Motorlu Araçlar :
Taşınır eşya olan motorlu araçlar (çok büyük bir kısmını oluşturan otomobil, ticari araçlar, traktörler, ağır vasıtalar, motosikletler) taşıdıkları önem ve risk yüzünden hukuk düzeni tarafından diğer taşınır eşyanın bağlı olduğu mülkiyet devri rejiminden farklı olarak daha sıkı şekil şartlarına tabi tutulmuştur…. Motorlu araçların devir şekli bir ölçüde taşınmazlar üzerindeki ayni hakların devir biçimlerine benzetilebilse de, aslında bundan oldukça farklıdır. KTK m. 20/d’ye göre, “Tescil edilmiş motorlu araçların her türlü satış ve devirleri .... araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi esas alınarak noterlerce yapılır...” Bu geçerlik şartına uyulmaksızın yapılan bir devir işlemi batıl olup, mülkiyeti karşı tarafa geçirmez. Ancak hemen belirtmeliyiz ki, bu şekil zorunluluğu yalnızca tescil edilmiş araçlar için geçerlidir. Henüz trafik siciline tescil edilmemiş bulunan, mesela ‘sıfır kilometre’ tabir olunan motorlu araçların yahut yeni olsun ya da olmasın gümrükten alınan motorlu araçların mülkiyet devirlerini hedefleyen sözleşmeler için herhangi bir geçerlik şekli öngörülmemiştir. Şu halde bu tür tescilsiz araçların devri için yapılacak satış, bağışlama, mal değişimi (trampa) gibi sözleşmeler, taraflar aksini öngörmedikçe herhangi bir şekilde yapılabilir. Örneğin hiç tescil edilmeksizin yıllarca bir depo, müze yahut koleksiyonda bulundurulmuş bir araç yeni değildir ancak tescilli de değildir. Yine aynı şekilde, gümrükten yeni çekilmiş bulunan bir araç da henüz tescilsizdir. [1]
20.1- 01.04.1974 gün ve ½ sayılı İBK’nın konusu miras bırakana ait taşınmazların temliki ile ilgili olduğu için, menkul niteliğindeki motorlu taşıtların temlikinde uygulanması mümkün olmayacaktır.
Somut olayda muris ve davalı arasında yapılan görünürdeki sözleşmenin traktörün satışına ilişkin olduğu, ancak kanıtlanan olgulara göre gizli sözleşmenin traktörün bağışlanmasına ilişkin bulunduğu çekişmesizdir. Davacılar, bundan dolayı traktörün sicil kaydının iptali ile tescil talep etmişlerdir. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, böyle bir uyuşmazlığın çözümüne, taşınmazlarla ilgili olan ve kendi alanı ile sınırlı bulunan 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanması olanaklı değildir.
Ancak; muvazaalı işlemlerin bağlayıcı bir hukuki sonuç doğurmayacağı, yukarıda ayrıntısıyla ifade edilen Borçlar Kanununun 18. maddesinde genel bir ilke olarak düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Bundan dolayı, somut olaydaki uyuşmazlığın Borçlar Kanununun 18. maddesi kapsamında değerlendirilip (genel muvazaa) çözümlenmesi kaçınılmazdır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12.05.1999 gün ve E:1999/4-286 K:1999/293 sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir. (YGK 03.12.2008 gün 2008/1-711 E. - 2008/ 725 K.; aynı paralelde 1 HD 23.06.2011 ta. 6405 E./7416 K.)
Her ne kadar taşınır mal hükmünde olduğu için, murisin motorlu araçlarını muvazaalı olarak, mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla, Noterde (görünüşte) satış, fakat gerçekte bağış suretiyle temlik etmesi halinde, 01.04.1974 gün ve ½ sayılı İBK’nın uygulanması söz konusu olamayacak ise de, Yüksek Mahkeme Kararlarında, İBK’da belirtilen sonuca TBK m.19’daki genel muvazaa maddesi uygulanarak ulaşıldığı görülmektedir.
20.2- Trafikte kaydı ve plakası olmayan traktörün menkul bir mal gibi adi bir belgeyle satışı ve zilyetliğinin devri ile mülkiyetinin geçeceği, oysa ki trafikte kayıtlı araçların satışlarının, 2918 sayılı KTK m.20/d’ye göre noter eliyle yapılmasının zorunlu olduğu Y. 13 HD’nin 25.05.1992 tarih ve 3983/4898 sayılı kararında ifade edilmiştir.
20.3 - 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu m.20/d’de tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin noterlerce yapılacağı belirtilmiştir. Şu düzenlemeye göre aracın satış yoluyla mülkiyetinin geçmesi için noterlerce yapılması gerektiği öngörülmüştür. Bu açık hüküm karşısında böyle bir sözleşmenin geçerli olmasının resmi biçim koşuluna bağlı olduğu kuşkusuzdur. Yasa koyucu bir aracın mülkiyetinin geçişi için noterde resmi bir sözleşme yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Diğer bir anlatımla, alıcı ve satıcının iradelerinin hukuki sonuç doğurabilmesi için, BK m.11/2 (TBK 12/2) maddesindeki düzenleme nedeniyle ve 2918 sayılı Kanun’un 20/d maddesi gereğince resmi biçimde yapılması gerekmektedir. Ancak bu halde yanların iradelerine hukuki sonuç bağlanabilecektir…
… Yanlar arasında bir danışıklılık varsa, gerçekten bağış satış gibi gösterilmişse, gerçek iradeleriyle senede yansıyan iradeleri birleşmediğinden, geçerli hukuki bir sonuç ortaya çıkmış sayılmayacak, delillerin imkan vermesi koşuluyla danışıklı bir işlemin varlığının kabul edilmesi gündeme gelecektir. Bu sonuçta işlemin iptaline neden olacağı duraksamadan uzaktır. [2]
21- Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi
21.1. - Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi; karşılıklı borç yükleyen, ivazlı, rızai, resmi şekle tabi, talih ve tesadüfe bağlı, bakım borçlusuna sürekli, bakım alacaklısına ani edim yükleyen (edimlerden biri sürekli olduğu için, bu sözleşme sürekli edim yükleyen sözleşmeler arasında sayılmaktadır.) sosyal yönü ağır, (yaşlı, hasta, varlıklı, yalnız kişileri koruyup güvence sağlayan) bir akit görünümündedir. [3]
Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (BK m. 511) Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına Yasanın ön gördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. BK m. 514. Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinimlerin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (BK m. 18) Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetme koşulunun değil de, başka bir amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 01.04.1974 gün ve ½ sayılı İnançları Birleştirme Kararı, olayda uygulama yeri bulur. (YG HGK 03.07.2013, 1-77/1007)
Sözü edilen İBK’daki “görünüşte satışın” yerine “görünüşte ölünceye kadar bakma sözleşmesi” geçmekte diğer üç unsur (makale no:5) ise değişmemektedir. Bunun sebebi; taşınmaz satışında olduğu gibi, ölünceye kadar bakma sözleşmesine konu taşınmaz temlikinin de geçerli olabilmesi için resmi şeklin (TBK m.612 f.1) şart koşulmasıdır.[4]
21.2- “Asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır (BK m. 18 / TBK m.19) şayet bakım alacaklısının temliki, işlemde bakıp gözetme koşuluna değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin: mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılarak, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 01.04.1974 gün ve ½ sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda uygulama yeri bulur. Miras bırakanın, ölünceye kadar bakım gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünden tutulması gerekir. [5]
“Ayrıca, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin, davalılar dışındaki mirasçıları miras haklarından yoksun bırakmak ve muvazaayı örtmek amacıyla kullanılan, düzmece bir formül olduğuna, gerçek amaç ve isteğe uygun olmadığına göre muvazaa nedeniyle davanın kabulü gerektiğine dair, YG 1 HD 22.02.1979 t. 628/2080”
21.3 - Somut olayda, 7 parça taşınmaz miras bırakana aitken sağlığında ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle davalı oğluna temlik ettiği getirilen kayıt ve belgelerle sabittir. Tarafların özel durumları, taşınmazların nitelikleri ve değerleri yukarıda değinilen ilkelere göre değerlendirildiğinde, miras bırakanın mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı temlik yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır. [6]
21.4 – Mudanya 2. Asliye Hukuk Mah. 2013/60 E. 2014/272 sayılı kararının gerekçesinde şu ifadelere yer verilerek : “dava konusu taşınmazların muris tarafından 21.01.2008 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile, mal varlığının tamamına yakın kısmını oğulları olan davalılara devrettiği, başka bir anlatımla, miras bırakanın davalılara yaptığı temlikin tüm mal varlığına göre değerlendirildiğinde makul ölçüler (sınırları) içerisinde olmadığı, miras bırakanın asıl amacının mirasçılarından mal kaçırma gayeli olduğu,” tespit edilmiş ve “YG 1 HD 16.04.2007 gün ve 2845/4119 sayılı kararının da aynı yönde olduğu” karar içeriğinde belirtilmiştir.
21.5 – Mahkemece murisin başka varlığı bulunup bulunmadığı, temlike konu taşınmazın tüm mal varlığına göre makul bir oranda olup olmadığı, taşınmazın niteliği gözetildiğinde yarı pay değil, daha cüz’i payını temlik etmek suretiyle aynı amacı elde edip etmeyeceği, hususları üzerinde durulmamış eksik tahkikatla yetinilmek suretiyle sonuca gidilmiştir. [7]
21.6 – “…Somut olaya gelince; ortak miras bırakanları M. E.'un 19/12/2004 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacılar ile davalının babası olan Süleyman'ı ve dava dışı kızları Fatma, Melek ve Nuray'ı bıraktığı, murisin kayden maliki bulunduğu 6 parça taşınmazdan dördünü ölünceye kadar bakım akdi ile tek erkek çocuğundan olma torunu davalıya ölümünden bir ay önce temlik ettiği, yapılan araştırma sonucu temlike konu taşınmazlarla temlik dışı kalan iki parça taşınmazın değerleri arasında açık nispetsizlik bulunduğu, murisin ölümünden bir ay öncesinde malvarlığının önemli bir bölümünü devrettiği, bakım alacaklısı ile bakım borçlusunun edimleri arasında aşırı orantısızlık oluştuğu anlaşılmaktadır. Belirlenen bu olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; murisin ölünceye kadar bakım koşuluyla davalı torununa yaptığı temliki işlemlerin mirastan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır…” [8]
21.7 – Özellikle muris muvazaası kapsamında “Ölünceye Kadar Bakıp Gözetim Sözleşmesini” bilimsel görüşler ve Yüksek Mahkeme Kararları ışığında geniş biçimde inceleyen makale için bkz. (Av. Nezih Sütçü – Yargı Dünyası – 2016 İlk Sayı)
21.8 - Bakım borçlusuna yapılan temlikin gerçek yönünün, eş söyleyişle miras bırakanın irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması önemlidir. Bunun için de, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul nedeninin bulunup bulunmadığı, bakım borçlusu ve diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu, temlik edilen malın tüm mameleke oranı gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Diğer taraftan; evladın el verdiğince ebeveynine bakıp yardım etmesi ahlaki bir görev ise de, görev sınırını aşıldığı (miras bırakan ölümünden önceki son iki yılını felçli ve yatalak olarak geçirmiştir), ana babanın normal bakım ötesinde ihtimama muhtaç olduğu durumlarda evladın hizmetin karşılığında bir şey istemesi hukuka uygun düşeceğinden, böyle bir durumda temlikin ivazlı olduğu kabul edilmelidir. (YG HGK 03.07.2013, 1-77/1007)
22) Muris Muvazaası ve Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi:
Öğretide gayrimenkul satış vaadinin hukuki mahiyeti tartışmalıdır. Fakat hukuk uygulamamızda “ön akit” düşüncesinin üstün tutulduğu gözlenmektedir. Denilebilir ki Türk Yargıtay’ı, bu noktada, hiçbir kararsızlık göstermemiştir. Gerçekten Yargıtay’ın bir çok kararında gayrimenkul satış vaadinin BK m. 22’deki tanımı çerçevesinde borç doğuran bir sözleşme olduğu yönü açıklık ve kesinlikle belirtilmiştir. Yargıtay’ımızın bu “ön akit” anlayışı, eski Noterlik Kanunun bazı maddelerini değiştiren 4166 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra hükümden düşen 19.10.1938 gün ve 937/15 sayılı İBK kararında da vurgulanmıştır… “Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesi, mülkiyet hakkını aktaran bir sözleşme olmayıp, a y ı n h a k k ı - n ı n d e v r i n i istemeyi sağlayan kişisel borç doğurucu (iltizami) bir hukuki işlemdir. (YG 13 HD 29.12.1983, 6411/9339). [9] - [10]
Kural olarak, taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin satış amacı ile değil muvazaalı olarak yapıldığının savunulması her zaman olanaklıdır. Kısaca ifade etmek gerekirse, muvazaa irade ile beyan arasında kasten yaratılmış aykırılıktır. Böyle bir savunma ileri sürülmüşse, Mahkemenin dayanılan sözleşmedeki tarafların gerçek ve müşterek amaçlarını BK m. 18 hükmünden yararlanarak açıklığa kavuşturması gerekir. Zira, bu gibi durumlarda taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin ivazlı (bedel karşılığı) yapıldığından değil de, bağış amaçlı veya mirasçıların bazıların mal kaçırmak amacıyla yapıldığı kabul edilir. Böyle olunca da, uyuşmazlıkta 01.04.1974 tarih ve ½ sayılı Y. İBK uygulama yeri bulur. [11]
Davacı, tarafların müşterek miras bırakanı ve kendisinin babaannesi ile Noterde yapılan gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayanarak dava konusu taşınmazın adına tescilini istemiş, yine muris torunlarından bulunan Neşe ve Özcan DİLER’de tescil davasına dayanak yapılan satış vaadi sözleşmesinin muvazaa nedeniyle geçersizliğini ileri sürerek iptalini talep etmişlerdir. Görüleceği üzere, muris cennetin külli halefi olarak hareket edilmediği, aksine muriste, yapılan temlikte aralarında bir menfaat birliği değil, çakışması bulunduğu iddiasının varlığı aşikardır. O itibarla davacının taraf muvazaası değil muris muvazaasına dayandığının kabulü icap eder…. Bu durumda da iddianın 01.04.1974 gün ½ sayılı Y İBK’ya göre her türlü delille ispatı mümkündür…..[12]
Muris torununa noterde düzenleme şeklinde hazırlanan satış vaadi senedi ile bir gayrimenkulünün satışını vaad etmiş ve daha sonra vefat etmiştir. Satış vaadi senedi alıcısı, mirasçıları hasım göstererek satış vaadine konu taşınmazın ferağ icbar suretiyle adına tescilini talep etmiş, mirasçılar da; satış vaadinin gerçekten satış değil, kendilerinden mal kaçırmak ve miras haklarından yoksun bırakılmak amacıyla ve muvazaalı biçimde yapıldığını ileri sürmüşlerdir. ..Satış vaadi senedinin muvazaa sebebiyle iptali davasında, taraf muvazaası değil muris muvazaasına dayandığının kabulü gerekir. Bu durumda iddianın 01.04.1974 gün ve ½ sayılı İBK’ya göre her türlü delille ispatı mümkündür. [13]
23) Muris muvazaasının söz konusu olamayacağı işlemler:
Muvazaa, sadece miras sözleşmesinde düşünülebilir. Muvazaalı bir miras sözleşmesi mutlak butlan ile bağlantılıdır. Buna karşı vasiyetnamede muvazaadan söz açılamaz. Vasiyetnamede, muvazaanın bahis konusu olmaması şu düşünceye dayanır: Muvazaa karşı tarafında muvafakatını gerektirir. Oysaki vasiyetname varması gerekli olmayan bir taraflı bir irade beyanı ile gerçekleşmektedir. [14]
Bir hükümsüzlük nedeni olarak muvazaa sadece miras sözleşmelerinde bahis konusu olabilir. [15] Çünkü vasiyetname bir taraflı bir hukuki işlemdir. Oysa muvazaadan söz edilebilmesi için karşı tarafın da işleme katılmış olması gerekir. Miras sözleşmelerinde muvazaayı düzenleyen özel bir hüküm yoktur. Bu bakımdan MK m. 5 aracılığıyla BK m. 18 hükümleri miras sözleşmelerine de uygulanır. Bunun sonucu ise muvazaalı miras sözleşmelerinin kesin hükümsüz olmalarıdır. Miras sözleşmesinin muvazaa nedeniyle kesin hükümsüzlüğü de, hukuka ve ahlaka aykırılıkta olduğu gibi süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebilir. Ayrıca dava açılmasına da gerek yoktur. Ancak muvazaanın varlığı ya da yokluğu için tespit davası açılabilir. Belirtmek gerekir ki, miras sözleşmelerinde genellikle mutlak muvazaa söz konusu olacaktır. Bir Başka deyişle, taraflar yapacakları miras sözleşmesi ya da mirastan feragat sözleşmesi ile sadece üçüncü kişileri aldatma amacını güdecekler, yoksa görünürdeki miras sözleşmesiyle bir başka miras sözleşmesini gizlemeye çalışmayacaklardır. [16] Ancak örneğini bulmak çok güç olmakla beraber, görünürdeki miras sözleşmesi, tarafların asıl üzerinde anlaştıkları başka bir miras sözleşmesini gizliyorsa, bu ikincisi de kural olarak şekil sakatlığı nedeniyle geçersiz olacaktır.[17]
Muvazaa, iki taraflı işlemler için söz konusu olduğundan tek taraflı irade beyanı niteliğinde olan ölüme bağlı tasarruflarda[18] muvazaadan söz edilemez (YG 2 HD 22.10.2007, 19259 – 13908).[19]
“01.04.1974 tarih ve ½ sayılı İBK, konusu ve sonuç bölümü itibariyle murisin kendi üzerindeki tapu taşınmazlar yönünden yaptığı temliki işlemler için bağlayıcıdır. Somut olayda olduğu gibi, murisin gerçek bedelini bizzat ödediği 3. kişiden bizzat satın aldığı taşınmazı mirastan mal kaçırmak amacıyla tapu siciline yarar sağlamak istediği kişi (davalı) adına kaydettirmesi halinde, bedeli ödenerek gerçekleştirilen bir “gizli bağış” söz konusu olduğundan anılan İBK’nın doğrudan bağlayıcı olma niteliği yoktur.” (Y HGK 28.02.2001, 138/221) [20]
“Dava konusu 201 sayılı parselin kadastro tespiti sırasında senetsizden (Dipnot: Kadastro geçmeden önce tapu senedine bağlanmamış) zilyetlikle davalılar adına tespit edildiği tespit tutanağından anlaşılmaktadır. Tapusuz taşınmazlar menkul mal [21] hükmünde olup, zilyetlikten ibaret olan hakkın devri hususuna ilişkin gizli sözleşme hiçbir şekil şartına bağlı olmadığından geçerlidir. Hal böyle olunca 201 sayılı parsel yönünden 01.04.1974 tarih ve ½ sayılı İBK’nın uygulama yeri yoktur. Öte yandan davacı davada iptal yanında tenkis isteğinde de bulunduğuna göre bu konuda araştırma ve inceleme yapıp sonucuna göre karar verilmesi gerekir.” (27.06.2002 1 HD 6902/8120)
Tüm parsellere ait kadastro tutanakları 14.08.2001 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Tüm parsellerin kadastro tutanakları üzerinde yapılan incelemede, belgesizden .. adına tespit ve tescil edildikleri anlaşılmıştır. Yani davaya konu tüm parsellerin kadastrodan önce tapusuz yerler olduğu saptanmıştır. Tapusuz taşınmazlar taşınır (menkul) niteliğinde olup bu tür taşınmazlar hakkında muvazaa iddiası ileri sürülemez ve dinlenemez. Muvazaa iddiası BK m.18 gereğince tapulu taşınmazlar hakkında söz konusu olur ve ileri sürülebilir. Somut olayda muvazaa iddiası dinlenemez. (8 HD 2011 2433/2820 8 HD)
Murisin tapusuz taşınmazını kadastro tespiti sırasında davalılara intikal ettirmesi halinde 01.04.1974 tarih ve ½ sayılı İBK uygulanmaz. (03.10.2007 8452/9397 1 HD)
Davaya konu tüm parsellerin kadastrodan önce tapusuz yerler olduğu saptanmıştır. Tapusuz taşınmazlar, taşınır (menkul) niteliğinde olup, bu tür taşınmazlar hakkında muvazaa iddiası ileri sürülemez ve dinlenemez. Muvazaa iddiası BK m.18 gereğince tapulu taşınmazlar hakkında söz konusu olur ve ileri sürülebilir. Somut olayda muvazaa iddiası dinlenemez. (09.05.2011 2433/2820 8 HD)
Taşınır mallarla, tapusuz taşınmazların temliklerinde şekil koşulu aranmadığından mülkiyet zilyetliğin devriyle geçtiğinden, görünüşteki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığı ve muvazaalı olduğu için geçersiz sayılsa dahi, tarafların gerçek iradelerine uygun gizli sözleşmede şekil koşulu bulunmadığından, bu tür taşınır ve tapusuz taşınmaz malların temliklerinde muris muvazaası nedeniyle temlikin iptaline karar verilemez. (1 HD 08.06.1987 t. 4537/5432; 1 HD 18.05.1982 t. 5315/6566; YİBK 01.04.1974 t. 1/2 ; HGK 22.12.1982 t. 1979/1390 e. 1982/966 k. ; 16 HD 29.04.1988 t. 1690/8185) [22]
Belirlenen olgulara göre 01.04.1974 tarih ve ½ sayılı İBK’da öngörüldüğü anlamda doğrudan miras bırakan tarafından ve onun üzerinde bulunan taşınmazlar yönünden bir temlikin bulunmadığı saptanan dava konusu yerler hakkında davanın reddedilmiş olması doğrudur. Diğer taraftan menkul mallar ile şirket hisse senetlerine yönelik istekler bakımından da söz konusu İBK’nın uygulama yeri olmadığı açıktır. (23.02.2005 1 HD 1081/1749)
Ölünceye kadar bakma sözleşmesine konu olan taşınmazlar, noterde yapılan sözleşme tarihinde tapusuz, yani menkul hükmünde olduğundan 01.01.1974 tarih ve ½ sayılı İBK’nın uygulama kapsamına girmez. (Y 1 HD 28.02.2013, 2012/15542 – 2013/2920)
24) Muris Muvazaası ve Tenkisin Hukuki Niteliklerinin Karşılaştırılması : [23]
Muris muvazaası hukuki sebebine dayalı olarak, mirasçıların açtığı “tapu iptali ve tescil”; daha teknik ve yasada kullanılan deyimle “tapu sicilinin düzeltilmesi” davası, yenilik doğuran bir dava olmayıp tespit davası niteliğindedir. [24]
Tenkis davalarının hukuki niteliği ise; öğreti ve uygulamada “eda (YG HGK 22.10.2010 gün, 2-648 E. 684 K.) bölümünü de içeren, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır.” [25]Ayrıca tenkis davasının “belirsiz alacak davası” (6100 sayılı HMK m. 107) olduğuna da işaret edilmektedir. [26]
Tüm eda davalarında olduğu gibi, yenilik doğuran davalarda da, öncelikli biçimde bir “tespit” bölümünün bulunduğuna öğretide işaret edilmektedir.
Yenilik doğuran dava oluşunun sebebi, miras bırakanın sağlar arası ya da ölüme bağlı olarak yaptığı ivazsız kazandırmaların (bağışların), saklı paylara tecavüz ettiği oranda, indirime tabi tutulması, yani değiştirilmesini sağlamış olmasıdır. [27]
Tenkis (indirim) davası; miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (bağış) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. [28] - [29]- [30]
25) Muris Muvazaasında Ecrimisil, Tenkiste Faiz :
Muris muvazaasında, tapu sicilinin düzeltilmesi davasını açan mirasçı, daha önce de belirtildiği gibi taşınmazın tapu kaydı (yolsuz olarak) davalının üzerinde bulunmasına rağmen, gerçekte taşınmazın (ayni hakkın), miras bırakanın ölüm tarihinden itibaren maliki olarak kabul edilmektedir. Tapu sicilinin düzeltilmesi davası, davacı mirasçı lehine sonuçlanıp kesinleştiğinde, hemen ardından; dava konusu taşınmazı kullanan davalı aleyhine (geriye doğru 5 yıllık süre için) yeni bir dava açılarak ecrimisil talep edebilmektedir. [31] - [32]
Tenkis davasında [33] ise, saklı paya sahip mirasçı, ayni hakka sahip olmayıp, miras bırakanın yaptığı kazandırmalardan tenkis/indirim talep ettiği için, (davalının seçimlik hakkını nakit ödeme olarak kullanması ihtimalinde) sadece seçimlik hakkın kullanıldığı tarihten sonrası için yasal faiz talep edebilecektir. [34]
Öte yandan; tenkis davasına konu taşınmaz sabit tenkis oranında bölünebildiği takdirde, ya da davalı seçimlik hakkını “ayni ödeme” şeklinde kullandığında, ortada bir para borcu olmadığı için, faiz gündeme gelmeyecek, davacı lehine kurulacak, ayni ödeme (taşınmazın tapusunun davacı üzerine tescili) hükmünün kesinleşmesinden sonraki dönem için, davalıdan haksız kullanma tazminatı (ecrimisil) istenebilecektir. (TMK m.564; MK m.633; TMK m.716)
26) Gizli Sözleşme ve Gizli Bağışın Karşılaştırılması :
Daha önce değinildiği gibi muris muvazaasında, (nisbi muvazaada) görünüşte satış, gerçekte ise onun altına gizlenen bağış sözleşmesi yapılmakta ve bunlardan ilki muvazaa, ikinci ise resmi şekil şartına uyulmadığı için geçersiz sayılmaktadır. Muvazaanın unsurları arasında yer alan bu iki sözleşmenin, satışın altına gizlenen ya da maskelenen sözleşmeye, “gizli sözleşme” denmektedir.
Gizli bağışlama ise, murisin parasını kendi cebinden ödeyerek, 3. kişiden satın alınan taşınmazın tapusunun, eşi, oğlu veya torunu (ya da sair bir kişi) üzerine aktarılmasını sağlaması halinde, bu işlem “gizli bağışlama” olarak adlandırılmaktadır.
Gizli bağışlama, gizli sözleşmeden farklı olarak geçerli olup [35] saklı paya tecavüz ettiği nispette tenkise tabidir. Muris muvazaasında ise, gizli sözleşme kural olarak geçerli olmakla birlikte, resmi şekil koşuluna bağlı olan işlemlerde, bu koşulun yerine getirilmemesi nedeniyle 07.10.1953 gün ve 8/7; 01.04.1974 gün ve ½ sayılı İBK’lar uyarınca geçersiz kabul edilmektedir. 27) Miras bırakanın sağlığında, muvazaa riskini kaldırması : Miras bırakan sağlığında bir taşınmazını oğluna gerçekte bağışlamış fakat tapuda satış göstererek temlik etmiştir. Diğer mirasçılarından mal kaçırma kastı yoktur. Miras bırakana “tapuda yaptığı temlik işleminin, muris muvazaası nedeniyle, vefatından sonra bozulabileceği” söylendiğinde, miras bırakan, bu riski ortadan kaldırmak için ne yapmalıdır? Gerçekten, miras bırakan tapudaki satış bedelini, asgari emlak beyan değeri üzerinden ve rayice göre çok daha düşük bir rakam olarak göstermiş, işlemin tarafı olan oğlunun bu taşınmazı alım gücü bulunmadığı gibi, miras bırakanın da temlike konu taşınmazı satmaya ihtiyacı yoktur. Temlikten bir süre sonra vefat ettiğinde ise terekesinde satış bedeli olmayacaktır. Anlatılan bu koşullarda davalının, “miras bırakanın olayda mal kaçırma kastının bulunmadığını” savunmasına itibar edilmesi çok zordur. Meğer ki miras bırakan, diğer mirasçılarına da bir takım taşınmazlarını bedel almaksızın tapuda satış göstererek temlik etmiş olsun. Miras bırakan, oğlunu söz konusu riskten kurtarmak için şu yollara başvurabilecektir. İşlemin tarafı olan oğul, satış yoluyla tapuda üzerine geçen taşınmazı, miras bırakana hibe yoluyla iade eder. Miras bırakan bu şekilde üzerine geri dönen taşınmazı, bağış yoluyla oğluna tapudan tekrar temlik eder.
a) Üst bentteki çözüm çok masraflı fakat garantilidir. Akla gelen diğer çözüm; miras bırakan ile sözleşme yapan oğlunun, bir araya gelerek tapuda yapılan satış işleminin, gerçekte bağış olduğu, diğer mirasçılara da bir kısım mallarını bağışladığını ve böylece paylaştırma kastıyla hareket ettiğine dair bir belge düzenlenmesi.
b) (Ancak, mirasçılar murislerinin vefatından sonra açacakları davada, muris ile oğlu arasında düzenlenen adi yazılı belgenin de muvazaalı olduğunu ileri sürebileceklerinden, ilk bentteki çözüme oranla pek sağlam gözükmemektedir.)
c) Miras bırakanın, oğluna tapuda temlik ettiği taşınmazı, noterde vasiyetname düzenleyerek yine aynı oğluna vasiyet yoluyla bağışlaması. (Tapudaki temlik muvazaa nedeniyle geçersiz sayıldığında, miras bırakanın mülkiyetinden çıkmadığı anlaşılacak olan taşınmaz, vasiyet yoluyla oğluna kalacaktır.)[36] - [37]
29) HMK m. 203/d. de “hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa (TBK m.19) iddialarını tanıklaispat edilecekleri şeklinde yeni bir düzenleme yapılmıştır. m. 203/d fıkrasının şerhinde Bilge UMAR şu açıklamalara yer vermiştir :
Hukuki işlemlere ve senetlere karşı, 3. kişilerce ileri sürülen muvazaa iddiaları, tanıkla ispat edilebilir. Yargıtay’ımızın 07.10.1953 ve 01.04.1974 günlü İBK’larda benimsediği, öğretinin de doğru bulduğu görüş gereğince, taşınmazların devrine ilişkin işlemlerin, geçerlilik koşulu olarak resmi şekle bağlanmış olması karşısında, başka çözümü doğru bulmanın olanağı yoktur. Çünkü işlem yapacak olan tarafların, bu işlemin içeriği konusundaki iradesi, resmi senede doğru şekilde yansımamışsa, örneğin aslında bağış yapılmak istenmişken, taşınmaz mal satılmış gibi resmi senet düzenlenmişse, o senet tarafların gerçek iradesini yansıtmadığı için, geçerli bir senet düzenlenmiş olmaz; bağışlama kastı vb. ise resmi senette ifade edilmediği için o kasda uygun hukuksal işlem yapılmış da olamaz. Böyle işlemler, taşınmaz mülkiyetini geçirmez ve eski malik yine malik kalır, tapudaki yeni mülkiyet sahibi kaydı yanlış kayıt olur, gerek işlemi yapan kişi gerek onun mirasçısı bu geçersizliği öne sürerek tapu kaydının düzeltilmesi davası açabilir…
Tapuda yapılan danışıklı satış işlemine rağmen, maddi hukuka göre taşınmaz mülkiyeti miras bırakanda kalmıştır, onun ölümü ile de mirasçılarına geçmiştir. Mirasçı bu durumun tespiti ile tapu kütüğünde 3. kişi üzerinde görünen mülkiyet kaydının iptali için dava açabilir. (İBK 01.04.1974 gün ve ½ sayılı)
Bu davada mirasçının, kendi miras bırakanı ile 3. kişi arasındaki danışıklı işlem yapma sözleşmesinin kanıtlamak için HUMK m.290/HMK m.207 kuralına tabi olmadan her türlü delilden yararlanması caizdir. (HGK 21.02.1968 2-1510/99) Çünkü o, yapılan sözleşmenin (danışıklı işlem yürütme sözleşmesinin) tarafı değildir. Onun yazılı delil düzenletmesi imkansızdır. (HMK m.203 bent d) [38]
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK m. 203/d fıkrasındaki düzenleme öncesinde de, miras bırakanının kendisi aleyhine muvazaalı işlem yaptığını ileri süren davacı/mirasçı; 1086 sayılı HUMK m. 293/2’e göre, (haksız fiil olarak kabul edilen) muvazaayı tanıkla ispat edebilme imkanına sahipti. HMK’da yapılan yeni düzenlemede, HUMK m. 293/2’deki “cürümden mütevellit olsun olmasın tazminatı müstelzim fiiller” fıkrası, HMK m. 203’deki istisnalar arasına alınmamış, onun yerini (d) fırkası almıştır.
28) Murisin tapuda yaptığı muvazaalı temlik işleminde, mirasçılarından mal kaçırma kastının bulunmadığı hallere örnekler :
Dava konusu taşınmazın miras bırakan tarafından özürlü Cemil’e bakılması karşılığı davalıya verildiği ve davalının da kardeşine baktığı, satış işleminin bedelsiz olmadığı ve miras bırakanın mirastan mal kaçırmak amaç ve iradesiyle temliki gerçekleştirmediği, [39] (S. ÖZAYKUT, a.g.e, s.393)
Murisin işçisine bir taşınmazının çıplak mülkiyetini tapu memuru huzurunda resmi senetle ve satış yoluyla devretmesi ancak işçiden bu işlem karşılığında gerçekte bir bedel almaması, ancak karşılığında kendisine ve hasta eşine baktırması. Satım karşılığı olan semenin mutlaka para olmasının gerekmediği, belirli bir hizmet ve emeğin de bir karşılık olarak kabul edilebileceği, murisin minnet duygularıyla hareket etmesi fakat mirasçılarından mal kaçırma kastının olmaması halinde somut olaya 01.04.1974 tarih ve ½ sayılı İBK’nın uygulanamayacağı, [40]
Davacı miras bırakınca oğluna yapılan satış suretiyle taşınmaz temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu ileri sürmüş, davalı savunmasında “murisin sağlığında davacı oğluna da bir taşınmaz satıp para erdiğini bir başka taşınmazını ise davacıya devrettiğini belirtip paylaştırma savunmasında bulunmuştur.” Miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde bütün mirasçıları kapsar şekilde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırma kastında söz edilemez ve 01.04.1974 tarih ½ sayılı İBK uygulanamaz. (Y 1 HD 17.10.2012 – 7641/11465)
Murisin oğluna gayrimenkulünü satışını, kendisine bakılması, minnet duygularıyla yapıldığı, mal kaçırma kastının olmadığı, dava açmayan mirasçıların savunmayı teyit eden tanıklığı (Y 1 HD 12.02.2013, 12/8728 – 13/1803)
Muris dava konusu taşınmazı mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla değil evlilik hediyesi (mehir) olarak verdiğinde 01.04.1974 tarihli İBK uygulanmayacaktır. (Y 1 HD 08.03.2013 ta., 2012/16654 – 2013/3539 , Y 1 HD 21.01.2013 ta. 2012/13587 – 2013/439) (SAPANOĞLU – Muvazaa ve İnançlı İşlem Davaları – 2015 – s. 73 – 75)
Somut olayda çekişme konusu taşınmazın davalıya bedelsiz devredildiği, davalının ve mahkemenin kabulündedir. Ne var ki, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda bir araştırma yapılmamış, gerçekten de murisin daha önce taşınmaz veya başka bir mal satarak bedelini davacıya verdiği yönündeki savunmanın gerçek olup olmadığı mahkemece yeterince araştırılmamıştır. Hal böyle olunca miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır, taşınmaz mallar ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, kadastro tutanağı ve dayanağı belgelerin getirtilmesi, gerekirse taraflar ve dava dışı kardeş adına kadastroca tespit edilen taşınmazların zilyetliği hakkında tanık beyanlarına başvurulması, varsa, her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınması, böylece yukarıda değinilen anlamda murisin bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması, toplanan ve toplanacak delillerle birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken (17.10.2012 1 HD 7641/11465)
Miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa, mal kaçırma kastından söz edilemeyeceğinden olayda 01.04.1974 t. ½ sayılı İBK uygulanamaz. (1 HD 08.12.2011 10797/12472) [41]
Miras bırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırmak olmadığı, kendisine yıllarca bakan eşine, minnet duygusu ile temlikin gerçekleştirildiği, satış işleminin muvazaalı olarak gerçekleştirilmediği kabul edilmek suretiyle muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescil isteğinin reddedilmesinde isabetsizlik yoktur.(20.05.2013 4753/8026) [42]
Belirtmek gerekir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emek de olabileceği kabul edilmelidir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01/04/1974 tarih ve ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; başka taşınmazları da olan miras bırakanın, dava konusu taşınmazların temlikinde gerçek irade ve amacının mirastan mal kaçırma olmadığı, davalının kendisi ve eşi ile ilgilenmesi, maddi ve manevi destekte bulunmasından duyduğu minnet sonucu devri yaptığının kabulü gerekir. (YG 1 HD 10.11.2015, 14/4533 E. 15/12942 K)
Miras bırakan ile aynı taşınmazda paydaş olan mirasçı, payını miras bırakan ile aynı sözleşmede davalıya temlik etmiş ise, murisin ölümü üzerine murisin devrettiği pay hakkında muris muvazaası nedeniyle dava açamaması gerekir. Çünkü muvazaalı olduğunu iddia ettiği sözleşmeye (resmi senede) iştirak etmiştir. Çelişkili davranış yasağı ve MK m. 2’de düzenlenen dürüstlük kuralına göre davası reddedilmelidir. [43]
26.11.1997 tarihli resmi senede göre, 30 parsel sayılı taşınmazın 9 nolu bağımsız bölümünün miras bırakan C ile davalıların annesi olan önceki eşi M adına yarı yarıya kayıtlı iken, önceki eşin 06.06.1997 tarihinde ölümü üzerine geride miras bırakan ile çocukları olan davalıları bıraktığı, davalıların annelerine ait yarı payı da miras bırakan babalarına satış suretiyle temlik ettikleri, akabinde de 01.11.2004 tarihli akitle miras bırakanın çekişmeli taşınmazı davalı çocuklarına eşit olarak satış suretiyle çıplak mülkiyetini temlik edip, intifa hakkını üzerinde bıraktığı ve 30.11.2014 tarihinde miras bırakana bakıcılık yapan davacı ile evlendiği, çekişmeye konu taşınmazın öncesinde davalı çocukların annelerine ait ½ payın bulunduğu da gözetildiğinde miras bırakanın (2. eşi) davacıdan mal kaçırmak amacıyla hareket ettiğini söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır. [44]
29) İlamın tapuda infazı sırasında ödenecek harç miktarı :
Muvazaalı işlemin tarafları arasında görülen dava sonucunda davacı lehine kurulan hükmün kesinleşme sonrası infaz ettirilmesi sırasında 492 sayılı Harçlar Yasası’na bağlı 4 sayılı tarifenin I-19’uncu maddesi gereği ödenecek olan harç miktarı, dava sırasında taşınmaza takdir edilen değerin binde; 136,62’sidir. Bu rakamın (%13,662) diğer tapu harçları ile kıyaslandığında çok yüksek oluşunun sebebi “muvazaalı işlemlerin önüne geçilmesi” olarak açıklanmıştır.
Muvazaalı işlem nedeniyle tescil edilmiş olan taşınmazın, yargısal karar gereği iptal edilerek, muvazaalı işlemin tarafı olmayan kişiler adına tapuya tescil edilmesi halinde, her somut olayın ayrıca değerlendirmek suretiyle iptal gerekçesine (satış vaadi, satış, taksim, intikal, saklı payın ihlali v.b.) uygun harç pozisyonunun tespit edilerek tapu harcının tahsil edilecektir. [45]
Bir muvazaalı işlemden (örneğin sözleşmeden) zarar gören (muvazaanın tarafı olmayan) 3. kişi, o sözleşmenin iptali (geçersizliği) konusunda aldığı ilamı tapuda infaz ettirirken ödeyeceği harç miktarı, Harçlar Kanunu’na eklenen 4 sayılı Tarife m.20/a’ya göre binde 20 olacaktır.
Muris muvazaasında, davacı/mirasçı tapuda yapılan muvazaalı satış sözleşmesinin tarafı değildir. Bu nedenle lehine aldığı hükmün tapuda infazı sırasında ödemesi gerekli olan harç tutarı %13.662 olmayıp %2 oranında olacaktır. [46]
S O N U Ç : 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı İBK ile O’nu yorumlayan Öğreti ve Yargıtay Kararlarının verdiği mesajlar :
Miras bırakan mülkiyet hakkını tasarruf ederken [47] (MK m. 618/TMK m. 683), [48] sözleşme yapma özgürlüğü (Anayasa 48/2, TBK m. 26) ve ölüme bağlı tasarruf özgürlüğünü (TMK m. 505) kullanırken [49] öncelikle dürüstlük kuralına uyması (TMK m.2/1) [50] ve bu haklarını kötüye kullanmaması (TMK m. 2/2);
Mirasçılarının, beklenen (muntazar) miras haklarına zarar vermek amacıyla “hileli sözleşmeler” [51]yapmaması (TBK m. 27) emredilmektedir.
Miras bırakan ve onunla işbirliği içindeki davalının kötü niyetli davranışları ve bu şekilde kanun hükümlerine karşı gelinmesi halinde, murisin; iradesine saygı duyulmayacak ve mirasçılarına zarar veren tasarrufları geçersiz sayılacaktır.
Diğer anlatımla, saklı payın dışında kalan bölümlerdeki “tasarruf nisabı/tasarruf özgürlüğü” haklarını da kaybedecek, saklı payı olsun olmasın mirasçıları, makalenin konusu olan 01.04.1974 gün ve ½ sayılı İBK’ya dayalı olarak açacakları dava ile yasal miras haklarının tamamına sahip olabileceklerdir.
Anayasa m. 35 ile teminat alınan (mirasçıların beklenen) miras hakkına, [52] (ki bu hak, miras bırakanın vefatı anında, mirasçıların mülkiyet hakkına dönüşecektir) miras bırakan, sağlığında yaptığı muvazaalı (hileli) taşınmaz temliki sözleşmeleri ile zarar veremez. Onları bu haklarından kısmen veya tamamen mahrum edemez. Miras bırakanın, mirasçılarının saklı payları dışında kalan mal varlığı üzerinde dilediği gibi tasarruf edebilmesi [53] sağlığında yapacağı muvazaalı, taşınmaz temliki sözleşmeleriyle, onların miras haklarının ortadan kaldırma yetkisini kendisine vermemektedir.
Miras bırakanın, yukarıdaki kurallara uymayıp, bağışlamak istediği taşınmazı, tapudaki resme senette “satış” ya da “ölünceye kadar bakma sözleşmesi” olarak göstermesi, muvazaalı (biri diğerinin altına gizlenen çifte) sözleşme yaparak mirasçılardan mal kaçırması halinde, temlik “yokluk” ya da “kesin hükümsüzlük” nedeniyle geçersiz olacak, miras bırakanın vefatı sonrası herhangi bir süreye tabi olmaksızın mirasçıların açacağı “tapu sicilinin düzeltilmesi” davası sonucunda verilecek kararla yasal miras haklarının tamamına sahip olabileceklerdir.
K A Y N A K Ç A
Nejat Aday. “Taşınmaz Mülkiyetinin Naklinde Muvazaa”, İstanbul 1992 s.1-
Alpaslan Akartepe – Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi – İst. 2005 – Vedat Kitapçılık
Cem Akbıyık – Karma Bağışlama Kavramı ve Miras Hukukundaki Yeri – 1997 – Alfa Yayınevi – İstanbul
Cem AKBIYIK, “Yargıtay’ın 01.04.1974 gün ve ½ sayılı İBK’nın Kad.Kanunu m.13/B-a Uyarınca Yapılan Tespitlerde Uygulanamayacağı Yönündeki Görüşünün Eleştirisi” - İ. Sungurbey Hoca’ya Vefa Borcunun Yerine Getirilmesi Amacıyla Yapılan Bir Armağan - İstanbul Barosu Dergisi, 1998, Sayı 2 – Haziran s.400 – 402
Hüseyin Altaş, Şekle Aykırılığın Olumsuz Sonuçlarının Düzeltilmesi, Ankara 1998
Ramazan Arslan – Medeni Usul Huk.da Dürüstlük Kuralı – Ankara 1989
Dr. Feriha ATALAN – Kanıt Peşinde Koşan Matematikçiler – Cumhuriyet Gazetesi – Bilim Teknik Eki – Mayıs 2012
Nami Barlas - Yeditepe Üniversite HF – Borçlar Hukuku Ders Notları
Herdem Belen - Medeni Hukukun Bazı temel Kavramları - İstanbul Baro Dergisi, Ocak-Şubat 2014
Suad Bertan – Ayni Haklar – Cilt I – Ankara 1976
Mahmut Bilgen – YG HGK Başkanı ve HGK Tetkik Hâkimleri – HGK Emsal Kararları – 2012 – 2014, Ankara 2014- Adalet Yayınevi
Vedat Buz – Yenilik Doğuran Haklar – “Doçentlik Tezi” Ankara 2005 – Yetkin
Aykut Cura – Aynen Tazmin ve Ayni Tazminat – BK m.43/TBK m.51; AÜHF – Prof. Dr. Ramazan Arslan’a Armağan – s. 515 -538 – Yetkin - 2015
Prof. Tahir ÇAĞA, Mahfuz Hisseli Mirasçıların Hukuki Vaziyeti 1950 Basım
Mustafa ÇEMBERCİ – Gayrimenkul Satış Vaadi – Ankara – 1986 – III. Baskı – Olgaç Matbaası
Mustafa DURAL – Miras Sözleşmeleri – İstanbul 1980
Belgin ERDOĞMUŞ - Hukukta Latince Teknik Terimler Özlü Sözler :– İstanbul Bilgi Yayınları – 2004
Feyzi Necmeddin Feyzioğlu, BH Genel hükümler, Cilt – 1, s.192, İstanbul 1976, Fakülteler Matbaası
Ömer Uğur Gençcan - Miras Hukuku – Ankara 2011 - II. Baskı - s. 699 v.d. – Yetkin Yayınları
Nejla Giritlioğlu, Müdahalenin Men’i / El Atmanın Önlenmesi Davası, İstanbul 1994, Fakülteler Matbaası
GülşahVardar Hamamcıoğlu, Medeni Hukukta Tasarruf İşlemi Kavramı - İst. 2014, XII Levha
Av. Muharrem KALYON – Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi, 2004 Kartal Yayınevi
Selim Kaneti – Türk Miras Hukukunun Anayasal Temelleri – İHFM – C. LIV
İzzet KARATAŞ : Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi Ve Yüklenicinin Temliki İşleminden Kaynaklanan Davalar – Ankara 2009 Adalet Yayınevi
Yaşar Karayalçın, Miras bırakanın Muvazaası mı? Tasarruf Özgürlüğü ve Saklı Payın Korunması mı?, Ankara 2000, Turhan Kitabevi, s.59, 69-70)
A. Fahrettin KAYHAN, “Taşınmaz Mülkiyetinin Naklinde Muris Muvazaası” İsimli Makalesi Ankara Barosu Dergisi – 2000/4
Ahmet Kılıçoğlu Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt-1, Ankara – 2001
Necip Kocayusufpaşaoğlu – Miras Hukuku – III. basım İstanbul 1987 – Filiz Kitapevi
Necip Kocayusufpaşaoğlu – Türk Medeni Hukukunda Gayrimenkul Satış Vaadi – Doktora Tezi – İstanbul 1959 Sulhi Garan Matbaası
Necip Kocayusufpaşaoğlu, BH Genel Bölüm, Birinci Cilt – İstanbul 2008, Filiz Kitabevi
Bülent Köprülü – Miras Hukuku Dersleri – İstanbul 1975 – Fakülteler Matbaası
Ekrem Kurt - Motorlu Araç Mülkiyetinin Devri, Tescili Ve Harici Devirler - Aydın ZEVKLİLER Armağanı – 2013 Ekim
Niccola Machivalli – “Hükümdar”
Oğuzman/Öz - Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, Cilt-1, 11. Bası, İstanbul 2013, Vedat Kitapçılık
Onursan/Renda, Borçlar Hukuku, Cilt 2, 1973 – Ankara, Balkanoğlu Mat.
Salih Özaykut, Mülkiyet Hakkına Dayalı Davalar, Ankara – 2015, 2. Baskı
Burak Özen – Türk Medeni Hukukunda Eşya Üzerinde İntifa Hakkı,
İstanbul 2008 – Vedat Kitapçılık
Eraslan Özkaya, İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, 4. Baskı, Ankara 2011, Seçkin Yayınevi
Eraslan Özkaya, Vekalet Sözleşmesi ve Kötüye Kullanılması, Seçkin Yayınevi, 1997
Özmen/Aydın İBD – 2014, Sayı : 6, Tapu İptali Davası Olarak Yanlış Adlandırma İle Açılan Davalar, Tescili İsteme Davası / Yolsuz Tescilin Düzeltilmesi Davası
İlhan Postacıoğlu - MHU Dersleri, 1970 Baskı
Süleyman Sapanoğlu, 3402 sayılı Kadastro Kanunu, Ankara – 2014, Adalet Yayınevi, 4. Baskı
Süleyman Sapanoğlu, Tapu İptali ve Tescil Davaları, Ankara – 2015, Bilge Yayınevi
Süleyman Sapanoğlu – Muvazaa ve İnançlı İşlem Davaları – 2015
Rona Serozan Medeni Hukuk Genel Bölüm İstanbul 2004 Vedat Kitapçılık s.270
Rona Serozan – Borçlar Hukuku Genel Bölüm – İfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme, İstanbul 1988
İsmet Sungurbey – Medeni Hukuk Sorunları, Cilt IV, 1994 Par. 128, s.68
İsmet Sungurbey, Medeni Hukukun Temel Sorunları, Ankara 2003 – Adalet Yayınevi - s.320-İstanbul 2014, XII Levha
Mehmet Handan Surlu – Kişisel Hak Kaynaklı Tapu İptali Tescil Dav. – Ankara 2008 –
Nezih Sütçü – Yargı Dünyası ve Bursa Barosu Dergileri - 2016 İlk Sayı
Mehmet Akif Tutumlu, “İçtihat Okuma Sanatı Üzerine Bir Deneme” – İzmir Barosu Dergisi – Mayıs 2014
Bilge Umar, HMK Şerhi, Yetkin, 2. Baskı – 2014
Mehmet Ünal – Ferdi (Özel) Mülkiyetin Tarihi Dini ve Beşeri Kökenleri, Fikret EREN’e Armağan –Ankara 2006 – 901
Saim Üstündağ - Tapu Kütüğünün Tashihi Davası İstanbul 1959 - Baha Matbaası
Nihat Yavuz, Muvazaa Davaları, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 3. Baskı
Mustafa Fadıl Yıldırım, Borçlar Hukukuna Göre Sözleşmenin Kuruluşunda Hile, Ankara – 2002, Nobel
Kaynak gösterilmeyen Yargıtay Kararları, Kazancı İçtihat Programından alınmıştır.
- MAKALE İÇİNDEKİ KONU BAŞLIKLARI -
1-Muvazaanın Tanımı.
2-Mutlak – Nisbi Muvazza.
3-Muris Muvazaası.
4- Muris Muvazaasının Hukuki Niteliği.
5-Muris Muvazaasının Unsurları.
6-Resmi şekil.
7-Kollusion/Hileli Anlaşma.
8- Hükümsüzlük.
9- Yolsuz Tescil.
10- 01.04.1974 gün ve ½ sayılı YG İBK ve onunla bağlantılı olan
diğer İBK’lar.
11- Muvazaa ve Hile.
12- Karma Bağış ve Muvazaa.
13- Muris Muvazaası ve Önalım.
14- Muris Muvazaası ve Kadastro Kanunu m.12/3’teki 10 Yıllık Hak Düşürücü Süre.
15 – Muris Muvazaası ve Kadastro Kanunu m. 13/B–a’daki Muvafakat Beyanı.
16- Muris Muvazaasına Dayalı Davalarda Zamanaşımı.
17-Muris Muvazaası ve İntifa.
18- Muris Muvazaası ve Çıplak Mülkiyet.
19- Muris Muvazaası – Kooperatif Hissesinin Devri.
20- Muris Muvazaası - Motorlu Araçlar.
21- Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi.
22- Muris Muvazaasının Söz Konusu Olamayacağı İşlemler.
23- Muris Muvazaası ve Tenkisin Hukuki Niteliklerinin Karşılaştırılması.
24- Muris Muvazaasında Ecrimisil, Tenkiste Faiz.
25- Gizli Sözleşme ve Gizli Bağışın Karşılaştırılması.
26- Miras Bırakanın Sağlığında, Muvazaa Riskini Kaldırması.
27- HMK m. 203/d. deki, “hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa (TBK m.19) iddialarını tanıkla ispat edilecekleri şeklindeki yeni bir düzenleme.
28- Murisin tapuda yaptığı muvazaalı temlik işleminde, mirasçılarından mal kaçırma kastının bulunmadığı hallere örnekler. :
29- İlamın tapuda infazı sırasında ödenecek harç miktarı.
Teşekkür :
Makalenin hazırlanışında emeği geçen ve bazı yorumlara katkıda bulunan Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Emre Cura’ya ve asistanımız Hatice Ertürk’e teşekkür etmekteyim.
[1]E. Kurt - Motorlu Araç Mülkiyetinin Devri, Tescili Ve Harici Devirler - Aydın ZEVKLİLER Armağanı – 2013 Ekim - s. 1857 v.d. [2] S. Özaykut, Mülkiyet Hakkına Dayalı Davalar, Ankara – 2015, 2. Baskı s.369-371, Y 1 HD 03.07.2014 gün 6217/12913 [3] A. Akartepe – Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi – s. 28 - 32’deki “Sözleşmenin hukuki niteliği” bölümünden, özetlenerek alınmıştır. [4] TBK m. 612 f. 2’de devletçe tanınmış bir kurum tarafından yetkili makamların belirlediği koşullarda yapılan ÖKBS’larda, adi yazılı şeklin yeterli olacağı ifade edilmiştir. [5] S. Sapanoğlu – Muvazaa ve İnançlı İşlem Davaları – Ankara 2015 – s. 86 – 91, 194; Y. 1 HD 20.02.2012 T. 1190 /1607; 20.01.2014 gün ve 124/619; Y 14 HD 09.12.2014 gün ve 10882/14103)” [6]YG 1 HD 16.01.2001 – 14753/140 – YKD – Ağustos 2001 – s. 1164 – A. Akartepe– a.g.e. – s. 212 - 214) (Aynı paralelde s. 216 – 217 – Y 1 HD 14.03.2001 – 2272/2771 YKD – Ekim 2001 – s. 1497) [7] E. Özkaya – a.g.e. – s. 530 – Y 1 HD 07.07.2008 – 6629 – 8538 [8] YG 1 HD. 4.6.2015 t. 2014/6610 E. 2015/8276 sayılı Kararı [9] M. Çemberci – Gayrimenkul Satış Vaadi – Ankara – 1986 – III. Baskı – Olgaç Matbaası –s. 6 ve 14 [10] N. Kocayusufpaşaoğlu – Türk Medeni Hukukunda Gayrimenkul Satış Vaadi – Doktora Tezi – İstanbul 1959 Sulhi Garan Matbaası; Gayrimenkul Satış akdi ile gayrimenkul satış vaadinin hukuki mahiyetleri ve benzer müesseseler ile mukayesesine s. 3 – 103 arasındaki açıklamalar. [11] İ. Karataş : Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi Ve Yüklenicinin Temliki İşleminden Kaynaklanan Davalar – Ankara 2009 Adalet Yayınevi s. 143 - Y 14 HD 30.11.2007 14280 -15253 [12] M. Kalyon – Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi, 2004 Kartal Yayınevi - s .423’teki Y HGK 01.05.1991 14-150/233 [13] Y. HGK - 01.05.1991 14-150/233 [14] N. Kocayusufpaşaoğlu – Miras Hukuku – III. basım İstanbul 1987 – Filiz Kitapevi – s. 350) [15]YG 1 HD 23.06.2009 – 3686 – 7314: Murisin önce mirastan feragat sözleşmesi yapması ve daha sonra da lehine sözleşme yapılan oğlundan, bir kısım taşınmazlarını muvazaalı olarak temlik etmesi : Miras bırakan, maliki bulunduğu 6 parça taşınmazdaki hak ve hisselerini, tüm mirasçılarıyla Malkara Noterliğinden yaptığı ivazsız mirastan feragat sözleşmesiyle, oğlu Mahmut’a bırakmış, ancak daha sonra bu taşınmazlardan 3 tanesini muvazaalı olarak, oğlu Mahmut’tan mal kaçırmak amacıyla kızının akrabası olan K.’ye satış göstererek tapudan devretmiştir. Davacı Mahmut; muvazaalı temlike konu 3 parça taşınmazın K’den alınıp kendine iadesi ve diğer üç parçanın da mirastan feragat sözleşmesine dayalı olarak adına tescili için açtığı davada verilen kısmen kabul kararının, tüm taleplerin kabul edilmesi gerektiği noktasında bozulmuştur [16] Bilindiği gibi, görünürdeki muvazaalı sözleşmenin altına gizlenen sözleşme, sadece nispi muvazaada bulunması gereken 4. unsurdur. Mutlak muvazaada ise bu 4. unsur yer almamaktadır [17]M. Dural - Miras Sözleşmeleri – İstanbul 1980 – s. 293 – 294 [18]G. V. Hamamcıoğlu, Medeni Hukukta Tasarruf İşlemi Kavramı, İst. 2014, XII Levha, s.7 - Kişi hayatta iken hükümlerini doğuran işleme sağlar arası işlem; kişinin ölümünden sonra hükümlerini doğuran işleme ölüme bağlı işlem veya ölüme bağlı tasarruf denir. [19]Ö. U. Gençcan – Miras Hukuku – Ankara 2011 – Yetkin - s. 699; aynı paralelde: Muris tapulu taşınmazdaki ¼ payını vasiyetname yoluyla davalılara bırakmıştır. Bu durumda 01.04. 1974 gün ve ½ sayılı İBK uygulanmaz (1 HD, 07.04.2014 5044/7189); Y 2 HD 22.10.2007, 19259 – 13908; YG 1 HD 06.10.2015, 10085/3641) [20] Ö. U. Gençcan – a.g.e - 699-700 [21] YHGK 14.05.2014, 17-637/658: Taşınmaz tabiri, gemi siciline kayıtlı olan gemilere de şamildir. Diğer gemiler bu kanun hükmünce taşınır sayılır." hükmü yer almaktadır). [22] E. Özkaya, İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, 4. Baskı Ankara 2011, s.383 [23] “Muris muvazaasına dayalı iptal ve tescil davası ile tenkis davası arasındaki ilişkiler” başlığı altında : benzerlikleri ve farklılıkları olmak üzere iki ayrı bölüm halinde ve geniş biçimde yapılan bilimsel inceleme, Yüksek Mahkeme Kararlarından desteklenmek suretiyle, E. Özkaya’nın “İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları 4. Baskı Ankara 2011 s. 405 – 410’da” yer almıştır.) [24] Daha geniş bilgi için, bkz. Makale no: 9 [25] YG 1 HD 18.11.2014 gün ve 11717 – 17781 [26] Y 1 HD 12.12.2014 gün ve 13/17451 – 14/223 [27] V. Buz – Yenilik Doğuran Haklar – “Doçentlik Tezi” Ankara 2005 – Yetkin – s. 57 – 66’da yenilik doğuran hakların özelliklerini “Tek taraflı hukuki işlem özelliği/başka bir şahsın hukuk alanına müdahale yetkisi vermesi/tasarruf işlemi niteliği/sınırlı sayı ilkesinin geçerli olmadığı” başlıkları altında incelemiş ve s. 65 - 66’da “yenilik doğuran haklar sözleşme ilişkisinin bir istisnasını oluşturur. Yenilik doğuran hak sahibi, tek taraflı bir hukuki işlem ile başka bir şahsın dahil olduğu bir hukuki ilişkiye müdahale de bulunma gücüyle donatılmıştır. Kaynağını Kanunda veya bir sözleşmede bulan bu güce dayanarak hak sahibini yeni bir hukuki durum yaratma, yani bir hukuki ilişkiyi kurma, bir hukuki ilişkinin içeriğini değiştirme veya bu ilişkiyi sona erdirme imkanına sahiptir….. Bu noktada yenilik doğuran hakların diğer haklardan farklı bir özelliği, deyim yerinde ise bu hak durumunun b ü y ü l e y i c i bir yanı da ortaya çıkmaktadır. Diğer haklar bakımından hak sahibinin hakkını kullanmasıyla, kullanılan hakkın icrası farklı farklı hususlardır. Diğer hakların icrası için, karşı tarafın iş birliğinde bulunması, aksi takdirde hak sahibinin devlet organlarının müdahalesini talep etmesi gerekir. [28] YG HGK’nın 29.05.1996 gün ve 2/296 E. 424 sayılı kararında tenkis davasının hukuki niteliği hakkında şu açıklamalara yer verilmiştir: “Belirtmek gerekir ki tenkis davası, saklı pay sahiplerine, saklı paylarına, miras bırakanın tecavüzünü gidermek, temliki işlemlerini tasarruf nisabı sınırı içine sokmak imkanı veren ve kişisel hakkın korunmasını amaçlayan yenilik doğurucu (inşai / ihdasi) nitelikte bir dava türüdür. (Prof. Tahir ÇAĞA, Mahfuz Hisseli Mirasçıların Hukuki Vaziyeti 1950 Bası, s.25) Genellikle, inşai her davada olduğu gibi, tenkis davası da iki isteği kapsar, biri inşai hakkın tespiti diğeri ise diğeri ise eda bölümüdür. Saklı payın zedelenmesinden ötürü mirasçının mal varlığında meydana gelen eksilmenin giderilmesine dair bölüm ise edaya ilişkindir. (Postacıoğlu MHU Dersleri, 1970 Baskı, s.241, YG HGK 27.11.1991 T. 2-248/596) [29]E. Özkaya – Ankara 2011 – Seçkin – s. 410’da tenkis davası saklı pay sahibi mirasçıya ayni bir hak sağlamak değil, saklı paya yapılan tecavüzü gidermek amacıyla açılan ve kişisel hak doğuran bir dava çeşididir. Koşulları varsa saklı pay mirasçılarının bağış yapılan şeyin mülkiyetini kazanması, davanın niteliğini ve şahsi hak davası özelliğini değiştirmez, denildikten sonra; “muvazaa davasının ayni hak sağlayacağı” şeklindeki anlatım, davanın açıldığı tarihten beri var olan ayni hakkının tespit edileceği” şeklinde anlaşılmalıdır. [30] Tenkis (indirim) davalarının hukuki niteliği hakkında çok geniş açıklamalar için bkz: Hukuk Genel Kurulu: 7.7.2010 T. 2010/1-360 E. 2010/372 K. ; Y HGK 22.10.2010 2- 648 / 684; 1 HD 02.07.2015 – 14/5612 – 15/9626) [31] Ecrimisil, geriye doğru murisin ölüm tarihine kadar, yıllık dönem faizleriyle istenebilmekte ve 5 yıllık zamanaşımına tabi tutulmaktadır. [32] YG 1 HD. 3.4.2012 T. 1155 E. 3895 K. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında iptal-tescil, ecrimisil; olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkindir. Diğer taraftan, muris muvazaası olarak adlandırılan dava sonucu muvazaanın varlığının kanıtlanması durumunda işlem baştan beri hüküm doğurmayacağından, verilen karar açıklayıcı nitelikte olup; davacının, mirasın intikaliyle birlikte hak sahibi olacağı kuşkusuzdur. Bu durumda, bu hakkın bir sonucu olarak davacının ecrimisile de hak kazanacağı kabul edilmelidir. O halde mahkemenin, davacıların kayıt maliki olmadığı dönem için ecrimisil isteyemeyecekleri yönündeki gerekçesi isabetli değildir. [33] Actio Ad Supplendam Legitimam – Saklı paylı mirasçının, saklı payının tamamlanmasını istemek için açtığı dava, B. ERDOĞMUŞ a.g.e) [34] YG 1 HD. 6.10.2015 t. 2014/10085 E. 2015/11383 sayılı kararı: Dava, muris muvazaası hukuksal sebebine dayalı tapu iptal tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir. Ne var ki, mahkemece yapılan hesaplamada davalının saklı paylı mirasçı olması nedeniyle sabit tenkis oranı belirlenirken saklı payının düşülmesi gerektiği gözardı edilerek tenkis hesabı yapılması isabetli olmadığı gibi, belirlenen miktara tercih hakkının kullanıldığı tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerekirken dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin doğru olduğu da söylenemez. [35] 30.04.2014 1 HD 13/19828 14/9074 : Miras bırakan M’ye ait taşınmazın temlik söz konusu olmayıp, 3. kişi C’den edinilen taşınmazların satış bedelinin muris M tarafından ödendiği iddia edilmektedir. Öyle ise muris tarafından yapılan işlem elden bağış (gizli bağış) niteliğini taşır. Böylesi bir olguda ise, 01.04.1974 tarih ½ sayılı İBK’nın uygulama yeri bulunduğu söylenemez. 01.04.1974 tarihli İBK konusu ve sonuç bölümü itibariyle murisin kendi üzerindeki tapulu taşınmazlar yönünden yaptığı temliki işlemler için bağlayıcıdır. Somut olayda olduğu gibi bedel ödenerek (gizli bağış) şeklinde gerçekleştirilen işlemler hakkında anılan İBK’nın doğrudan bağlayıcı olma niteliği yoktur.) [36] YG 2 HD 09.06.2005 gün ve 5439/8953 sayılı kararında: Muris 15.05.1996 tarihli vasiyetname ile tüm gayrimenkullerini davacıların murisine vasiyet etmiş, 24.06.1996 ve 3.10.1997 tarihinde vasiyet ettiği taşınmazları torununa satmıştır. Bir kısım mirasçılar tarafından bu taşınmazlar hakkında muris muvazaasına dayalı olarak açılan dava sonunda satışlar iptal edilerek taşınmazlar muris adına tescil edilmiştir. Bir kısım davalılar tarafından açılan ve muvazaa nedenine dayalı dava sonunda alıcılar adına olan tapu kaydı iptal edildiğinden vasiyet geçerliliğini korumuştur. Vasiyetnamenin iptali talebi de red edilip kesinleşmiştir. O halde tarafları, konusu farkı muvazaa nedeniyle tapu iptal tescil davası kesin hüküm kabul edilerek vasiyeti hükümsüz kılacak şekilde ret hükmü kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.) [37] Aynı paralelde Y HGK 06.11.2002 2– 874/893 – Miras bırakan vasiyetname ile bir taşınmazını oğlu ve gelinine bırakıyor, aynı gün Noterde yaptığı takip eden işlemle aynı taşınmazın ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile oğlu ve gelinine veriyor ve ertesi gün tapu onlar adına tescil ediliyor, miras bırakanın diğer oğlu, muris muvazaası sebebiyle ölünceye kadar bakma sözleşmesini iptal ettiriyor; bu durumda vasiyetname geçerliliğini koruyor. [38] B. Umar, HMK Şerhi, Yetkin, 2. Baskı – 2014, m.203/d, s.679 – 680; 631 – 632 [39] YG 1 HD’nin 21.10.2013 sayılı kararı [40] 1 HD, 14.01.2014 13/14385 – 14/173 [41] S. Özaykut, a.g.e, s.380-382 [42] S. Özaykut, a.g.e, s.391 [43] E. Özkaya- İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları – Ankara 2003 – Seçkin - II. Baskı – s. 38 [44] M. Bilgen – YG HGK Başkanı ve HGK Tetkik Hakimleri – HGK Emsal Kararları – 2012 – 2014, Ankara 2014- Adalet Yayınevi – s. 413 – 415 - HGK 10.10.2012 tarih ve 1-492/696 [45] Çevre ve Şehircilik Bakanlığı / Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün Tapu Dairesi Başkanlığının, 09.05.2013 gün ve 3609 sayılı, “muvazaa sebebiyle tapu iptali ve tescilinde harç oranı” konulu olan ve tapu ve kadastro bölge müdürlüklerine gönderilen yazısından alınmıştır.) [46]Tapuda, miras bırakanla iş birliği halinde muvazaalı işlem yapan davalı, tapu sicilinin düzeltilmesi davasında, taşınmazın dava tarihindeki değeri üzerinden tüm yargılama giderlerinin ve o cümleden olarak vekalet ücretini davacı mirasçıya ödemekle yükümlü olacağı gibi ayrıca davacının ilamın infazında ödeyeceği harçlardan da sorumlu tutulmalıdır [47]Ferdi (özel) mülkiyet, sahibine konusu olan eşya üzerinde en geniş şekilde doğrudan doğruya yararlanma, kullanma, tasarruf etme yetkilerinin tümünü birden veren bu sebeple herkese karşı ileri sürülebilen, tam, mutlak ve münhasır bir ayni haktır. Bu anlamdaki ferdi (özel) mülkiyet, aksi düşünceler de bulunmakla birlikte, insan varlığının, yaşamının, özgürlüğünün, zenginliğinin ve mutluluğunun kaynağı, anahtarı ve teminatı olarak görülmektedir… Bu olmadıkça özgürlüklerin varlığından söz edilemez. Onun için mülkiyetin sahibinin elinden almak, onu bu tür özgürlüklerini ihlal etmek demektir…. (Mehmet Ünal – Ferdi (Özel) Mülkiyetin Tarihi Dini ve Beşeri Kökenleri, Fikret EREN’e Armağan –Ankara 2006 – 901 v.d.) [48]Medeni kanuna hakim olan bu ana fikir gereğince, 618.inci maddede mülkiyet hakkı sahibinin, tasarruf serbestisinin kanun dairesinde olduğu yazılmıştır.. Herkes haklarını kullanırken dürüstlük kuralına uymak zorunda olduğunu ve bir hakkın kötüye kullanılmasını kanunun himaye etmeyeceğini, ifade eden 2. maddesindeki hüküm Medeni Kanunun tamamına hakim bir prensiptir. Bu maddedeki hüküm ile medeni kanun, hak sahiplerine haklarını kullanırken takip etmeleri gereken yolun sınırlarını çizmiştir. (Suad Bertan – Ayni Haklar – Cilt I – Ankara 1976 – s. 274 – 275) [49]Miras bırakana ölüme bağlı tasarruflarda bulunma konusunda, sınırsız bir özgürlük tanınmamış, yukarıda belirtilen nedenlerle ona çok yakın olan bazı kanuni mirasçıların (MK m. 453) menfaatlerini korumak amacıyla bu özgürlük sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırma, kanuni mirasçılardan bazılarına saklı pay denilen ve miras bırakan tarafından başkalarına kazandırılamayan (teberru edilemeyen) belirli bir miras payının tanınması yolu ile gerçekleştirilmiştir. MK miras bırakana ancak terekesinin saklı payla sınırlandırılmamış olan bölümünde yapacağı ölüme bağlı tasarruflarla serbestçe tasarrufta bulunma yetkisi tanımıştır. (Bülent Köprülü – Miras Hukuku Dersleri – İstanbul 1975 – Fakülteler Matbaası – s. 236 [50] Dürüstlük, sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmama anlamına gelir. Dürüstlük kuralı ise, bütün hakların kullanılmasında ve borçların yerine getirilmesinde hukuka, bir toplumda genellikle benimsenen ahlak anlayışına, örf ve adet kurallarına ve doğruluk ilkelerine uygun davranma, kullanılan hakla ilgili olan diğer hak sahiplerinde veya borç ilişkisinin diğer tarafında bulunanlarda varlığı olan güven duygusunu zedelememeyi öngören kural olarak nitelendirilebilir…. Dürüstlük kuralı hak, hukuk, hakkaniyet, iyi ahlak kavramları gibi içi doldurulmaya ve anlamlandırılmaya çok uygundur…. (Ramazan Arslan – Medeni Usul Hukukunda Dürüstlük Kuralı – Ankara 1989 – s. 23 v.d) [51]Sözleşme kurmakla bir haksızlık yapılması planlandığında sözleşmenin geçerli olmayacağı; kınanacak davranışından dolayı kişinin kendisine hak ya da karşı hak sağlayamayacağı, aldatmak ya da haksızlıktan çıkar sağlanamayacağı, hiç kimsenin hileli davranışından faydalanamayacağı, hukukun genel kuralları arasında farklı özdeyişlerle dile getirilmiştir. İ. Sungurbey a.g.e, s.320-321) [52]S.Kaneti – Türk Miras Hukukunun Anayasal Temelleri – İHFM – C. LIV 1994 - 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 35. maddesi, mülkiyet ve miras haklarını, birbirine yakın ve birbiriyle ilgili iki temel hak olarak birlikte düzenlemiştir. Miras hakkı, mülkiyet hakkının bir devamı, onun özel bir şekli olarak düşünüldüğünden, mülkiyet ve miras aynı maddede ardarda düzenlenerek Anayasal güvence altına alınmıştır. Temel bir hak olarak miras hakkı, miras bırakan yönünden mirasın kendinden sonrakilere geçmesini ve ölüme bağlı tasarrufta bulabilmeyi içerir. Yasal ya da iradi mirasçılar yönünden ise, miras yoluyla miras hakkının mal varlığını edinebilmek yetkisini kapsar [53] S. Kaneti – agm. - Ölüme bağlı tasarrufta bulunma özgürlüğü, miras hakkının kapsamına girer. Bu özgürlük miras bırakana mirasın geçişini kendi iradesiyle belirlemek olanağı verir. Ölüme bağlı tasarrufta bulunma özgürlüğü, bir veya birden fazla mirasçıyı seçme, paylarını belirleme ve ayrıca vasiyette bulunma yetkisini kapsar. Bu özgürlük, yalnız tek yanlı bir işlem olan vasiyetname yapmayı değil, miras sözleşmesini de içerir.
Kommentarer