“Muris muvazaası ve 01.04.1974 gün ve ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı” konulu makalemizde (Bursa Barosu Dergisi sayı 97, Ağustos 2016 s.148-192)[2] muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan “tapu iptali ve tescil” davaları üzerinde bir çalışma yapıldığından, bu yazımızda ağırlıklı olarak, “muris muvazaasının neden olduğu tazminat davaları” üzerinde durulacaktır.
A- Kısaca Muris Muvazaası:
1- Simulatio (Muvazaa) ve Dürüstlük Kuralı’na aykırılık: “İrade ile beyan arasında iki tarafın da isteğiyle gerçekleştirilen uygunsuzluklara simulatio (muvazaa) adı verilmektedir. Muvazaa, bir hukuki işlemde gerçek durumu 3. kişilerden gizlemek amacıyla, tarafların anlaşarak gerçekte istediklerinden başka türlü irade beyanında bulunmalarını ifade etmektedir. Bu halde, 3. kişilere karşı bir hukuki işlemi yapmak ister gibi görünen taraflar gerçekte hiçbir hukuki işlemi yapmak istemiyorlarsa, mutlak muvazaa; gerçekte yapmak istediklerinden farklı bir hukuki işlemi saklamak için başka hukuki işlem yapıyorlarsa nisbi muvazaa söz konusu olmaktadır. Muvazaada amaç, simulare yani karşı tarafı yanıltmaktır. Bu nedenle Roma Hukuku’ndan bu yana, muvazaanın geçersiz sayılmasının altında yatan görüş Bona Fides /Dürüstlük Kuralı ilkesidir. Roma hukukunda “neque malitiis indulgendum est” kuralı geçerlidir. Buna göre, hilekarlığa ve kötülüğe hukuk tarafından izin verilmez; tahammül edilmez…”[3]
2- Muris Muvazaası ve 01.04.1974 gün ve ½ sayılıİçtihadı Birleştirme Kararı: BK m.18 (TBK m.19)’da genel olarak muvazaayı düzenleyen bir hüküm bulunmakta ise de yasalarımızda ayrıca düzenlenmeyen “muris muvazaası” Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun, 01.04.1974 gün ve ½ sayılı kararının sonuç kısmında şu şekilde özetlenmiştir:
“Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında, tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklaması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin BK. m.18’e dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan MK. m.507 ve 603.ün sağladığı haklara etkili olmayacağı…”
Burada sözü edilen ve tapu müdürlüğünde satış olarak gösterilen işlemin geçersizliğinin nedeni, taraf iradelerinin taşınmaz satışı konusunda birleşmemesi ve tam tersine tarafların bu satışın geçersiz olduğu konusunda o aşamada aralarında bir “muvazaa anlaşması” yapmış olmalarıdır.
Satış işleminin altına gizlenen ve gizli bağış olarak nitelenen işlemde, taraf iradeleri tam olarak birbiriyle uyuşmakta ise de bu gizli bağışın geçersiz sayılmasının sebebi ise, tarafların tapu memuru huzurunda gerçek iradelerinin bağış olduğu konusunda bir beyanda bulunmamaları ve yasada yer alan emredici resmi şekil koşulunu yerine getirmemeleridir.
“01.40.1974 tarih ve ½ sayılı İçtihadı Birleştirme konusu, tapuda kayıtlı bir taşınmaz malın muvazaalı olarak satışıdır. Böyle bir durumda gizli akdin geçerli sayılabilmesi için gizli akit, biçim koşuluna (şekil şartına) bağlı ise biçim koşulunun da gerçekleşmiş olmasında zorunluluk vardır. Aksi durumda hibe sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Çünkü tapu memuru önünde açıklanan irade bir ivaz karşılığı mülkiyetin aktarılması iradesidir ki, sadece bu iradeye resmiyet verilmiştir. Satışa ilişkin resmi işlemin gizli akdi de içine alacağı kabul edilemez. Nitekim İsviçre Federal Mahkemesi’nin kararlı içtihatları ve yabancı bilimsel hakim görüşler de bu doğrultuda yerleşmiştir. Ayrıca 07.10.1953 gün ve 8/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da bu temel görüş benimsenmiştir.”[4]
“Savunduğumuz görüş, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nca da benimsenmiş ve 16.03.1990 gün, ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla ‘01.04.1974 gün, ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın değiştirilmesine yer olmadığı’ kararlaştırılırken şu ifadelere yer verilmiştir:
Hemen yukarıda değinilen İBK, toplumun özel koşul ve gereksinimleri dikkate alınarak çıkarılmıştır. Şöyle ki, özellikle küçük kırsal bölgelerde kız çocuklarını mirastan mahrum etmek amacıyla muris erkek çocuğuyla anlaşarak gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını, kötü niyetle satış göstermek suretiyle devir işlemini gerçekleştirmektedir. Bunun yanında eşin ölümü veya boşanma sebebiyle yeniden evlenen erkek, önceki eşinden olma çocuklarını, sonraki eşin etkisiyle mirastan mahrum etmek amacıyla, sonraki çocuklara gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını satış göstermek suretiyle onlara intikal ettirmektedir. İşte 1.4.1974 gün ve ½ sayılı İBK esas itibarıyla muvazaalı tasarruflar karşısında gerek kız çocuklarını erkek çocuklarla eşit miras hakkına kavuşturmak ve gerekse murisin çocukları arasında eşitliği sağlamak amacıyla çıkarılmış olup, bu düzenlemenin toplumun ihtiyaçlarına cevap verdiği ve hukuk önünde eşitliği sağladığı tartışma götürmeyecek kadar açıktır. Bu çözüm tarzının değiştirilmesini haklı kılacak bir neden görülmemiştir.
Sözü edilen İBK, hukuk düzenimizde 07.10.1953 günlü 8/7 sayılı İBK’nın gerekçesinde açıkça yer alan ve uygulamada hiçbir rahatsızlık doğurmayan hukuki esasları benimsemiş bulunmaktadır. …Memur huzurunda bey (satış) akdi hakkında iradelerinin birleştiğini âkitler beyan eyleseler ve fakat hakiki kasıtlarının akit yaparken hibe olduğu sabit olsa satış akdi batıl olur ama yerine hibe akdi kaim olmaz; Çünkü memur huzurunda hibe hakkında tarafların iradeleri birleşmemiştir. …Aynı esaslar 22.05.1987 gün ve 4/5 sayılı İBK ile de teyit olunmuştur.”[5]
“Şunu da önemle belirtelim ki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da 06.11.1996 gün, 596/737 sayılı kararında, tapuda bağışın satış gibi gösterilmesi yolundaki miras bırakanın danışıklı (muvazaalı) işleminin öğretide ‘Kollusion’ denilen hileli anlaşma olduğu yolundaki görüşümüzü de kabul etmiştir ki, bunun zorunlu sonucunun gizli bağışlamanın Borçlar Yasası m. 19/20 uyarınca ahlaka aykırılıktan dolayı da batıl olduğudur.”[6]
“Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı ister ikinci bir işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar; görünüşteki işlem tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığından ötürü herhangi bir sonuç doğurmadığı gibi, gizli işlem (bağış) şekle aykırılıktan dolayı geçersizdir.[7] Müeyyidesi mutlak butlan olan ve başlangıçtan itibaren hükümsüzlük ifade eden işlem (icazet) ile ya da zaman geçmekle geçerlilik kazanamayacağına göre, işlemden sonra mirasçılık sıfatını alan kişiler için geçerli hale gelemez. Bu tür işlemlerde temlike konu tapulu taşınmaz ya da taşınmazların mülkiyeti yararına temlik yapılana şeklen nakledilmiş gözükse de gerçekte miras bırakanın malvarlığından (terekesinden) çıkmış sayılmaz.[8]Diğer bir anlatımla 01.04.1974 tarih, ½ sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı’nın uygulamasını zorunlu kılan işlemlerde, miras bırakanla gerçekte kendisine bağış yapılan kişi, öğretide “kollusion” denilen hileli anlaşma yoluna başvurmakta, bağışı, satış gibi göstermektedirler. Bütün hukuk sistemlerinin benimsediği temel ilke uyarınca, hiç kimse kendi yaptığı hileli anlaşmadan ve haksızlıktan kısmen de olsa kendisine çıkar sağlayamaz (Nullus Commodum Capere Protest ex sus Insuria propria).”[9]
“07.10.1953 tarih ve 8/8 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda belirtildiği üzere, muvazaalı temlike konu olan (taşınmaz) mülkiyeti temlik alana geçmiş görünse de, gerçekte miras bırakanın malvarlığında yer almaktadır.”[10]
“Murisle iş ve el birliği yaparak, mirasçılardan miras kaçıranların bu muvazaalı işlemi, aynı zamanda ahlaka aykırı bir miras düzenbazlığı olarak kabul edilmektedir.”[11]
“Medeni Kanun, taşınmazın üzerindeki bir ayni hakkın kurulabilmesi, değiştirilebilmesi veya sona erdirilebilmesi için, sadece tescili yeterli bulmamış, tescilin geçerli bir hukuki sebebe dayanmasını da şart kılmıştır. Eğer geçersiz veya eksik bir hukuki işleme dayanılarak tescil işlemi yapılmışsa, böyle bir tescil yolsuzdur ve bu tescil ile ayni hak kazanılmış olmaz (TMK m. 1024,1025).”[12]
3- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2019 tarih ve 2017/1-1207 E. 2019/325 K. sayılı kararında da şu açıklamalara yer verilmiştir:
“Uygulama ve öğretide ‘muris muvazaası’ olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf - vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.04.1974 tarih ½ sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeliyle sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır…. Muris muvazaası davalarının hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih ve ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifade ile murisin iradesi önem taşımaktadır…. Öte yandan, muvazaalı işleme taraf olan kişinin iyi niyetli olduğundan söz etme olanağı da yoktur. Tarafı bulunduğu işlem yok hükmünde olup, bu suretle oluşan tescil de yolsuz tescil niteliğindedir.
Elbette miras bırakan saklı pay dışındaki mallarını kanunların öngördüğü biçimde serbestçe tasarruf etme ve başkasına dilediği gibi temlik etme hakkına sahiptir.[13] Ancak mallarını kanuna uymayan şekilde temlik ettiği takdirde, öldükten sonra zarar gören mirasçılarının bu tasarrufa karşı koyma, geçersizliğinin tespiti isteme hakkının bulunduğunun da kabulü gerekir.
Asıl olan miras bırakanın terekesinin kanunlarda öngörülen şekilde mirasçılarına intikal etmesidir. Miras bırakanın saklı pay dışındaki mallarda dilediği gibi tasarruf etme hakkı varsa da bu temliki yaparken kanunlarda öngörülen şekil koşuluna uymak zorundadır. Şekil koşuluna uyulmadığı takdirde, kanun gereği malik olacak mirasçının şekil noksanlığından dolayı bu temlikin iptalini istemekte hukuki yararı vardır.”
4- Muris Muvazaası deyimi ve özel hukuk dalları ile olan bağlantısı:
Muris muvazaasının karakteristik yapısı, üç özel hukuk (Miras/Borçlar/Eşya) dalıyla iç içe olmasıdır.
-Miras bırakanın, sağlar arası bir sözleşmeyle, mirasçılarını miras haklarından mahrum bırakma (uygulamadaki ifadeyle mirasçılardan/terekeden mal kaçırma) amacı taşıması ve vefatından sonra da mirasçıların “çiğnenen” miras haklarına koruyabilmek için, murisle muvazaalı sözleşme yapan kişiye karşı dava açabilmeleri bakımından “miras hukukunu” (TMK m. 575, 599),
-Miras bırakanın tapulu taşınmazını görünüşte satış ve onun altına gizlediği bağış olmak üzere, iki ayrı sözleşme ile temlik etmesi, bunlardan ilkinin gerçek iradeleriyle bağdaşmadığı için muvazaa (TBK m.19), ikincisinin ise resmi şekle uyulmaması sebebiyle (TBK m.12/2) geçersizliği sonucu, her iki sözleşmenin de butlan/kesin hükümsüzlük (TBK m.27) yaptırımına tabi oluşu nedeniyle “borçlar (sözleşmeler) hukukunu”,
-Miras bırakanın tapulu taşınmazını, mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla, muvazaalı biçimde, üçüncü kişiye görünüşte (resmi senette) satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi, gerçekte ise bağış yoluyla tapuda temlik etmesinin “yolsuz tescil” oluşturması (TMK m. 1024/2) ve miras hakkı zedelenen mirasçının, “tapu kaydının düzeltilmesi” (TMK m. 1025/1), eş anlatımla “miras payı oranında tapu iptali ve tescil” şeklinde açacağı dava ile ayni hakkını tespit ettirmesi yönünden de eşya hukukunu ilgilendirmektedir.
Muris muvazaasının diğer hukuk kurumlarında sık rastlanmayan bu özelliği (cazibesi) hukukçuların iştahlarını kabartır derecede ilgilerini çektiğinden, muris muvazaası konusuna yoğun biçimde ilgi gösterilmekte ve çok fazla monografik eser, yüksek lisans tezi ve makale yazılmasına neden olmaktadır.
5-Muris muvazaasının baş aktörü miras bırakan, yardımcı aktörü de muvazaalı sözleşmeyi tapuda murisle birlikte gerçekleştiren ve miras bırakan taşınmazını resmi senetle temlik alan işbirlikçisidir. Her ikisi de mirasçılardan miras kaçırmak ve onlara zarar vermek amacını taşıdıklarından, murisle sözleşme ilişkisine giren kişinin, iyi niyet iddiası dinlenemez. Diğer anlatımla bu kişi TMK m.1023’ün korumasından istifade edemez. Çünkü yukarıda anlatıldığı gibi; her ikisi el ve işbirliği yaparak, hileli, ahlaka aykırı ve haksız fiil nitelikli davranışlar ve muvazaalı sözleşmelerle mirasçıların haklarını çiğnemektedirler.
6- Miras bırakanın taşınmazını muvazaalı olarak tapuda sair bir kişi üzerine temlik etmesi sonucu, çiğnenen miras haklarını elde etmek isteyen mirasçılar, miras bırakanın ölümünden sonra, murisin tapuda satış gibi gösterip gerçekte bağışladığı taşınmazdaki miras payı oranında, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak ve 01.04.1974 gün ve ½ sayılan 4 unsurunun; (görünüşte satış/gerçekte onun altına gizlenen bağış/görünüşteki satışın geçerli olmayacağına dair aralarında yaptıkları muvazaa anlaşması ve mirasçıların miras haklarına zarar verme kastı ile işlem yapmaları) gerçekleştiğini her türlü delille ispat etmek suretiyle (HMK 203/d), TMK m. 1025’e göre, “tapu kaydının (yolsuz tescilin) düzeltilmesi” (ki uygulamada kullanılan adı ile, “tapu iptali ve tescil”) davası açabileceklerdir.
TMK m.1025’e göre açılacak olan bu dava sonucunda, davacı mirasçının muvazaalı işlemle temlik edilen taşınmazdaki miras payı, örneğin 3/8 ise, mahkemece sözünü ettiğimiz İBK’nın unsurları oluştuğu ispatlandığında, muristen temlik alan kişinin üzerindeki tapu kaydının 3/8’inin iptaline ve davacı mirasçı adına tesciline karar verilecektir.
B- Muris Muvazaası ve Tazminat Davaları:
1- Genel Olarak Hukukta Yaptırımlar ve Tazminat:
“Medeni Hukuk yaptırımları olarak en başta akla gelen “tazminat” ile “hükümsüzlük” türündeki yara sarıcı onarıcı yaptırımlardır. Tazminat zararın giderilmesi demektir. Ayni ve nakdi, maddi ve manevi tazminat biçimlerinde belirebilir. Hükümsüzlük tazminattan çok daha zor kavranabilir bir yaptırımdır. Ama her ikisi de hukuki eksikliği ya da aksaklığı giderip kapatır (telafi eder). Tazminat sorumlu kişinin zararı gidermesini sağlamakla, hükümsüzlük de eksik veya aksak işlemi ortadan kaldırmakla, eski duruma dönüşmeyi gerçekleştirir (Restutio in integrum). Başlıca hükümsüzlük halleri şunlardır: Yokluk, butlan, iptal edilebilirlik (iptal kabiliyeti), askıda hükümsüzlük, tek yanlı bağlamazlık, kısmi hükümsüzlük.”[14]
“TBK m. 27/1’de düzenlendiği üzere kanunun emredici hükümlerine, genel ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmeler kesin hükümsüzdür. Bunun yanında kanunda faklı ifadelerle belirtilmiş olmalarına karşılık içtihat ve doktrinde tarafların yaptıkları sözleşmede TBK m 27’deki hususların haricinde de geçerlilik unsurlarının varlığı kabul edilmektedir. Genel görüş uyarınca; şekle aykırılık (TBK m. 12), fiil ehliyetine sahip olmama (TMK m. 15), muvazaa (TBK m. 19/1) irade açıklamasında yanılma, aldatma ve korkutma sebebiyle sakatlık olması (TBK m. 30 vd.) ve aşırı yararlanma (gabin) bulunması (TBK m. 28) başlıca geçersizlik sebepleri olarak sayılmaktadır.”[15]
“Muvazaa’nın Yaptırımı: Muvazaalı olarak gerçekleştirilen ve sırf görünüşte kalan işlem geçerli olmaz ve herhangi bir hüküm doğurmaz, öteden beri benimsenen hakim görüşe göre, muvazaalı işlem kesin hükümsüzdür. (batıldır)… Muvazaalı işlem hiç meydana gelmemiştir. Burada bir “yokluk” söz konusudur. Gerçekten, sırf görünüşte kalan ve her iki tarafça bilerek ve isteyerek hiçbir şekilde hukuki sonuç doğurmamak üzere açığa vurulmuş irade beyanları ile “gerçek” bir işlemin oluştuğu söylenemez.”[16]
“Hukuk, hak sahibine sadece hakkını korumak için çeşitli imkanlar sağlamakla kalmamış, hakkına yönelik tecavüz yüzünden uğradığı zararın tazminini isteme hakkı da tanımıştır.
Gerçekten, bütün çabalara rağmen hakka uyulması sağlanamazsa veya hukuka uyulması sağlansa bile, aradan geçen süre zarfında hak sahibi zarara uğramış ise hak sahibi için zararın tazminini isteme hakkı doğar.
Eğer zarar, failin, genel davranış kurallarına aykırı bir fiilinden doğmuş ise, tazminat talebi, haksız fiil sorumluluğunu düzenleyen hükümlere (BK m. 41/TBK m. TBK m. 49 vd.) dayanır. Eğer zarar failin bir borcuna aykırı davranışı yüzünden doğmuşsa tazminat talebi borca aykırı davranıştan sorumluluk hükümlerine (BK m. 96, TBK m. 112 vd.) göre şekillenir.”[17]
“Tazminat bahsi bilhassa hususi hukukun en mühim ve en geniş bir bahsidir ve adeta çeşitli kanunlara yayılmış, serpilmiş bir mefhumdur… Borçlar Kanunu’muzun Umumi Hükümlerinde haksız fiiller kısmındaki tazminat bahsi, diğer tazminat bahislerine de şamil olmak üzere ana kaideler ihtiva etmektedir.
Zarar, bir hak sahibine ait mamelekin, hali hazır miktarıyla, zarar verici hadise vaki olmadan önceki miktarı arasındaki farktır. (Tazminat demek, bu farkın giderilmesi için eda olunacak şey demektir.) Zarar ya haksız fiilden, daha doğrusu kanuna aykırı hareketten veya aktin ihlalinden, yani akde aykırı hareketten… doğar.”[18]
“Sözleşme hukukundaki emredici kuralların temel yaptırımı sözleşmenin geçersiz olmasıdır. Mesela Türk Hukukunda bu prensip Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesinde açıkça ifade edilmiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nun sözleşme hukuku hakkındaki herhalde en önemli hükümleri, borca aykırı davranışın sonuçlarının düzenlendiği 112.ila 126. maddeler arasında yer almaktadır.
Bu hükümler borca aykırı davranış için yaptırım öngörmek suretiyle, “Bağlayıcı sözleşme kavramının içeriğini doldurmakta ve alacaklının sözleşmeden doğan menfaatini hukuken himaye etmektedir. Bu menfaatin himayesinde tek tip yaptırıma yer verilmemiş, borca aykırı davranışın vasfına göre, alacaklının, tazminat, aynen ifa ve dönme gibi muhtelif yaptırımlardan yararlanabileceği belirtilmiştir.”[19]
“Muvazaalı işlem sebebiyle zarara uğrayan 3. kişiler tazminat talep edebilir. Muvazaa taraflarının bile bile zarara uğrattığı 3. kişiler TBK m. 49/2 hükmü kapsamında muvazaalı işlemi gerçekleştirenlerden tazminat talep edebilir. Yargıtay kural olarak 3. kişilerin muvazaa nedeniyle hakları ihlal edildiği takdirde tek taraflı veya çok taraflı hukuki muamelelerin geçersizliğini ileri sürebileceğini belirtmiştir, ancak Yüksek Mahkeme 3. kişileri zarara uğratmak amacıyla gerçekleştirilmiş işlemin haksız fiil niteliğinde olduğunu hükmetmiştir.”[20]-[21]
2- Yukarıdaki bilimsel açıklamalar gösteriyor ki, 01.04.1974 gün ve ½ sayılı İBK’ya göre, miras bırakanın muvazaalı temliğinin yaptırımı “yokluk” ya da “kesin hükümsüzlük”tür.
Bu şekilde geçersiz / hükümsüz bir temlikle miras hakkı çiğnenen mirasçı, miras bırakanın ölümünden sonra, miras payı oranında, muristen taşınmazı temlik alan kişiye karşı, “tapu iptali ve tescil” konulu ayni davayı açarak, yolsuz tescili mahkeme kararıyla düzeltebileceği gibi, miras payını karşılayan değerde, muvazaa hukuksal nedenine dayalı olarak “bedel / tazminat” davası da açabilecektir.
3- Miras hakkı çiğnenen davacı mirasçının, “tapu iptali ve tescil” ya da “tazminat” haklarından birisini t e r c i h edebileceği hakkında:
a- “Bilindiği üzere, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davaların dayanağını 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı oluşturmaktadır. Anılan kararda kabul edilen ilke ve varılan sonuca göre; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Borçlar Kanunu'nun 213. (Türk Borçlar Kanunu'nun 237. ve Tapu Kanunu'nun 26. Maddelerinde) öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının miras payı oranında iptalini isteyebilirler….
Diğer taraftan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak “tapu iptal ve tescil” istenebileceği gibi, tazminat istenebileceğinde de kuşku yoktur. Davacılar, somut olayda tazminat isteğini tercih etmişlerdir.”[22]
b- “Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptali ve tescil istenebileceği gibi, tazminat istenebileceğinde de kuşku yoktur. Davacılar somut olayda tazminat isteğini tercih etmişlerdir.
Öyleyse mahkemece yapılacak iş, miras bırakanın davalı Vehbi’ye yapmış olduğu temlikin mirastan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olup olmadığının araştırılması, bir başka ifadeyle miras bırakanın, 01.04.1974 tarih ve ½ sayılı İBK çerçevesinde iradesinin tartışmaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması ve muvazaa ile illetli olduğunun anlaşılması halinde zamanaşımı hükümlerine tabi olmayacağı gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirilmeyle yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Açıklanan nedenlerle hükmün bozulmasına …”[23]
c- Dava, muris muvazaasına dayalı tazminat istemine ilişkindir. Dava konusu taşınmazların satış işleminin yapıldığı tarih itibariyle belirlenen gerçek değerleri ile resmi satış sözleşmesinde gösterilen satış bedelleri arasında önemli ölçüde fark bulunmaktadır. Tereke tespitine ilişkin dava dosyasından; murisin, sağlığında varlıklı olduğu, çok sayıda taşınmazlarının ve bankalarda nakit parasının bulunduğu ve bu taşınmazların satışından elde edeceği gelire ihtiyacının bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Bu durumda muris ile davalılar arasındaki satış işleminin muvazaalı olduğunun kabulü gerekir. Muvazaa iddiasının ispat edildiği anlaşılmaktadır. Şu durumda mahkemece, muvazaanın varlığı kabul edilmek suretiyle davacıların miras paylarına düşen alacak miktarının belirlenmesi ve hüküm altına alınması gerekir.[24]
Özetle, 01.04.1974 gün ve ½ sayılı İBK’nın 4 unsurunun gerçekleşmesi halinde, miras hakkı çiğnenen mirasçıya, Yüksek Mahkeme 2 tercih hakkı tanımaktadır. Bunlardan ilki, muristen taşınmaz temlik alan kişiye karşı, “miras payı oranında tapu iptali ve tescil”, ikincisi ise aynı kişiye karşı “miras payını karşılayan değerde tazminat” davası açabilme haklarıdır.
Davacı, dava konusu taşınmazdaki miras payının düşük olması, tapu iptali ve tescil davasının, tazminat / bedel davasına oranla uzun sürmesi, lehine hüküm aldığında miras payının paraya çevrilmesinde yaşayabileceği zorluklar ve ortaklığın giderilmesi için ayrı bir dava açmak zorunda kalması, taşınmazın ihalede rayiç değerinin altında bir bedelle satılması ihtimali gibi nedenlerle, tapu iptali ve tescil davası açmayı tercih etmeyebilir. Zira, miras payını karşılayan oranda tazminat davası açtığı takdirde yukarıda sıralanan zorlukları ve zaman kaybını yaşamadan, bir an önce miras payının karşılığı olan bedeli, murisle tapudan muvazaalı temlik yapan kişiden tahsil edebilecektir.
4- Mirasçının, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açtığı bedel / tazminat davasında, taşınmaza hangi tarih itibariyle rayiç değer takdir edilecektir?
- Murisin tapuda temlik ettiği tarih,
- Murisin ölüm tarihi,
- Mirasçının tazminat davasını açtığı tarih
Yüksek Mahkeme Kararlarında, dava konusu taşınmaza tazminat davasının açıldığı tarih esas alınarak bir değer takdir edilmesi gerektiği ifade edilmektedir.
a- “Anılan taşınmazların akit tablosunda (Tapu Memurunun düzenlediği Resmi Senet kastediliyor) gösterilen satış bedellerinin dikkate alınması hatalıdır. Taşınmazlarda devre konu paylardan davacının miras payına isabet eden payların dava tarihindeki keşfen saptanan değerlerinin tazminat hesaplamasına dahil edilmesi gerektiğinde kuşku yoktur.”[25]
b- “Davacı lehine hükmedilecek tazminatın da dava konusu taşınmazın dava tarihindeki rayiç değeri üzerinden miras payına düşecek miktar olduğu konusunda kuşku yoktur.”[26]
c- “…Bu durumda, 21.05.2015 tarihli bilirkişi raporu esas alınıp dava konusu taşınmazların dava tarihi itibariyle belirlenen değerinden davacının miras payına karşılık gelen meblağ tespit edilerek ve davacının dava ve ıslah dilekçesinde istediği miktar da gözetilmek suretiyle (talep ile bağlılık ilkesi: HMK m. 26) saptanacak bedele hükmedilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirmeyle, çekişmeli taşınmazların davalı ... adına kayıtlı iken cebri icra yolu ile satıldığı tarihteki değerleri üzerinden yazılı olduğu şekilde karar verilmesi isabetsizdir.”[27]
d- “Öte yandan, ortaklığın giderilmesi davası neticesinde ihale ile üçüncü kişilere satılan dava konusu taşınmazlar yönünden ihale bedellerinin dikkate alınması doğrudur. Çünkü, mülkiyet hakkı bedele dönüşmüş olup, miras bırakan tarafından çekişmeli taşınmazlar temlik edilmemiş olsa idi, miras bırakanın payına da ihale bedeli üzerinden hesaplanan miktar isabet edecekti.”[28]
e- “Dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı … tazminat isteğine ilişkindir. …muris muvazaası sabit olduğuna göre, tazminat açısından davalının 3. kişilere devrettiği taşınmazların dava tarihi itibariyle rayiç bedelleri üzerinden davacıların miras payları oranında tazminata hükmedilmesi gerekirken”[29]
f- Miras bırakanın “muris muvazaası” ile, tapulu taşınmazını davalıya temlik edilmesinden sonra, bu taşınmazın kamulaştırılması ihtimalinde, miras hakkı çiğnenen davacının, “tapu iptali ve tescil” davası açması mümkün değildir. Bu durumda davacının ayın niteliğindeki miras hakkının yerine kaim olan kamulaştırma bedeli üzerinden tazminat hakkı hesaplanacaktır.[30]
Taşınmazın kamulaştırmasız el atma yoluyla idarenin mülkiyetine geçtiği ihtimalinde ise, davacının alacağı bedel, “kamulaştırmasız el atma nedeniyle idarenin ödediği bedel” üzerinden hesaplanmalıdır.
5- Taşınmaza, arsa ya da tarım arazisi niteliğine göre değer takdir edilmesi gerektiği:
“Davanın konusunu teşkil eden bir taşınmazın değeri belirlenirken, cins ve nev’i, yüzölçümü, değeri etkileyebilecek tüm nitelik ve unsurlar, varsa imar durumu, vergi beyanı, resmi kurumlarca yapılmış değer takdirleri; taşınmaz arazi ise malın mevki ve koşullarına göre olduğu gibi kullanılması durumunda getirebileceği net gelir, arsa ise emsal satışlara göre olması gereken satış değeri; taşınmazda yapı var ise resmi birim fiyatları, maliyet hesapları ve yıpranma payı ile bedelin saptanmasında etkili olacak diğer objektif ölçülerin göz önüne alınmasında zorunluluk vardır…”[31]
6- Dava devam ederken, taşınmaz devredilirse HUMK m. 186 – HMK m. 125:
Davanın açılmasından sonra, dava konusu taşınmazın tapu kaydına ihtiyati tedbir konulmaması gibi nedenlerle, davalı taraf dava konusunu üçüncü kişiye devrederse, davacıya HMK m. 125 gereği bir seçim hakkı tanınır. Bunlardan ilki isterse devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde davacı davayı kazanırsa dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur. Seçimlik haklarından ikincisi ise, isterse davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür. HMK m. 125’teki düzenleme mahkemece re’sen davacısına hatırlatılmalı ve seçim yapması için süre verilmelidir.[32]
7- “Yargılama sırasında 13.06.2007 tarihinde çekişmeli 7429 ada 26 numaralı parselde bulunan A Blok 28 numaralı bağımsız bölümün davalı ... tarafından dava dışı üçüncü kişiye satış suretiyle temlik edildiği davacının da HMK 125/1 gereğince seçimlik hakkını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürdüğü anlaşılmaktadır.
Somut olayda, miras bırakanın yapmış olduğu temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun belirlendiği gözetilerek 28 numaralı bağımsız bölüm yönünden, davalı ... tarafından dava dışı üçüncü kişi ...'a temlik tarihi olan 13.06.2007 tarihi itibari ile belirlenecek tazminatın davacının miras payı oranında hükmedilmesi gerekirken davacının dava tarihi itibari ile miras payı oranındaki bedele hükmedilmesi isabetsizdir.”[33]
“Not: Davacı HMK m. 125’e göre; Tercih hakkını tazminattan yana kullanmıştır. Davacının tazminat alacağının belirlenmesi, olayın gösterdiği özellik itibariyle, taşınmazın dava tarihindeki değeri üzerinden değil, yargılama sırasında taşınmazın sair kişiye devredildiği tarihteki değeri üzerinden hesaplanacağı vurgulanmıştır ki bu yorum, tamamen davacının haklarına tam olarak kavuşmasını sağlaması açısından doğru ve isabetlidir. A. Cura”
8- Tazminat davasının, belirsiz alacak davası şeklinde açılabileceği:
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir. Davacı taraf, dava dilekçesinde belirsiz alacak davası olduğunu belirterek davayı açmıştır. Taşınmazın dava tarihindeki değerinin mahkemece yapılacak keşif sonucu alınacak bilirkişi raporuna bağlı olmakla dava değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafından belirlenmesi mümkün bulunmadığından, davanın belirsiz alacak olarak açılması HMK'nın 107. maddesine uygun düştüğünden belirsiz alacak davasında davacının talebini arttırmasına ilişkin dilekçesi ıslah niteliğinde olmayıp dava değerinin belirlenmesine yönelik olup eksik harcın tamamlandığı da dosya kapsamıyla sabittir.
Dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinin davacıların miras paylarına isabet eden değer üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile karar verilmesi isabetli değildir.[34]
Not: Yüksek Mahkeme Kararlarında, “tenkis” davalarının, belirsiz alacak niteliğinde olduğu kabul ediliyordu (Yargıtay 3. HD 11.04.2019 gün ve 2017/13875 E. 2019/3263 K). (Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tazminat davalarının da belirsiz alacak davası olduğu Yargıtay 1. HD’nin yukarıda değinilen kararında dile getirilmiştir).
C) “Muris Muvazaası Nedeniyle İptal Edilemeyen İşlemler[35]:
1- Tapusuz Taşınmazların Devri İşlemleri
2- Taşınırların Devri İşlemleri
3- Vasiyetname Yolu İle Yapılan Kazandırmalar
4- Bağışlama Yolu İle Yapılan Kazandırmalar
5- Gizli Bağış Yoluyla Yapılan Kazandırmalar
6- Kooperatif Ortaklık Payı Devri
7- Şirket Ortaklık Payının Devri
8- Harici Satış Sözleşmesinin Muris Tarafından Mahkemede Kabulü Nedeniyle Mahkemece Yapılan Tescil İşlemi
9- Noterde Düzenlenen Satış Vaadi Sözleşmesine Dayalı Mahkemece Yapılan Tescil İşlemi
10- 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. Maddesindeki Hak Düşürücü Süreye Tabi İşlemler
11- 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 13/B. ve 14. Maddeleri Gereği Yapılan Tespitler Sonucu Oluşan Tapu Kayıtları
12- Araç Satışına İlişkin İşlemler
13- İyiniyetli Üçüncü Kişilere Yapılan Devirler (TMK m. 1023)”
Yukarıda sıralanan ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak iptal edilemeyen işlemler hakkında, aynı hukuksal nedenle tazminat davası da açılamaz. Diğer anlatımla 01.04.1974 gün ve ½ sayılı İBK’da düzenlenen unsurlar olayda gerçekleşmeden, tapu iptali ve tescil (TMK m. 1025’e göre yolsuz tescilin düzeltilmesi) açılamayacağı gibi, murisle tapuda işlem yapan kişiye karşı, tazminat davası da açılamaz.
[1] Bursa Barosu
[2] http://bursabarosu.org.tr/Home/KbDownload/bursa-barosu-dergisi-sayi-97
[3] Dr. Talya Şans UÇARYILMAZ, Bona Fides / Dürüstlük Kuralı, Ankara, 2019 Yetkin s. 168 ve 70
[4] YİBGK, 1.4.1974 (Yrd. Doç. Dr. İdil Tuncer KAZANCI – Tasarrufun İptali Davalarında İspat, Ankara – 2015 s. 265
[5] Prof. Dr. İsmet SUNGURBEY – Medeni Hukuk Temel Sorunları, Ankara 2003, Adalet Yayınevi, s. 325-327
[6] SUNGURBEY a.g.e, s. 327
[7] MK m. 634, BK m.213, 2613 sayılı Kanun m. 26
[8] Not: Bu ince noktanın hukukçu olmayan kişilerce anlaşılması çok zordur. A. Cura
[9] Y. HGK 25.09.1996 t. 1996/1-440 E. 1996/638 K.
[10] Prof. Dr. O. Gökhan Antalya – Miras Hukuku, Legal 2015 s. 311
[11] Prof. Dr. İsmet SUNGURBEY – Medeni Hukukun Temel Sorunları, Ankara 2003 s. 352
[12] Mehmet Hulusi ÖZYİĞİT, Türk Hukukunda Yolsuz Tescil, Ankara 2019, Adalet Yayınevi, s.32
[13] Not: TMK m. 505 Miras bırakanın tasarruf özgürlüğü-A.Cura
[14] Prof. Dr. Rona SEROZAN – Medeni Hukuk Genel Bölüm – 2005 Vedat Kitapçılık, s. 24, Kemal GÖZLER – Hukuka Giriş s. 251 vd. 6. Baskı Eylül 2009 Ekin Basım Yayın – Bursa
[15] Yrd. Doç. Dr. Pakize Ezgi AKBULUT – Borçlar Hukukunda Kesin Hükümsüzlük Yaptırımının Amaca Uygun Sınırlama (Teleolojik Redüksiyon) Yöntemi İle Daraltılması – 12 Levha, 2016 s. 33
[16] Prof. Dr. Necip KOCAYUSUFPAŞAOĞLU Borçlar Hukuku – Genel Bölüm 2008 bası s. 355
[17] OĞUZMAN / BARLAS Medeni Hukuk Giriş, Kaynaklar, Temel Kuramlar s. 316 İstanbul 2010
[18] Prof. Dr. Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU – Umumi Bakımdan Zarar ve Tazminat, Ebül’ula Mardin’e Armağan, İUHF, İstanbul: 1944 s. 740 vd.
[19] Yrd. Doç. Dr. Kerem Can SANLI – Sözleşme Hukuku ve Sözleşme Yaptırımlarının Ekonomik Analizi, 12 Levha 2015 İstanbul, s.1 ve s. 66
[20] Dr. İsmail ATAMULU, Türk BH’de Muvazaa. Ankara 2017 Adalet Yayınevi s. 129
[21] Not: Yrd. Doç. Dr. Kadir Berk KAPANCI – Ahlaka Aykırı Bir Fiille Kasten Verilen Zararın Tazmini Vedat Kitapçılık İstanbul 2016, isimli eserde TBK m. 49 f.2 hakkında örnekler verilmek suretiyle detaylı bir çalışma yapılmıştır.
[22] Yargıtay 1 HD 14.04.2015 tarih ve 5611 – 5415 sayılı kararı
[23] Y. 1 HD 08.03.2012, 580-2568
[24] Y. 4 HD 06.11.2008, 2893-13559
[25] Y. 1 HD 14.02.2019, 2018/5524, 2019/1003
[26] Y. 1 HD 14.12.2020, 3378/6687
[27] Y. 1 HD 06.07.2020, 1455/3449
[28] Y. 1 HD 14.02.2019, 18/5524 19/1003
[29] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 23.05.2019 ta. 2016/9861 E. 2019/3274 K. sayılı kararı
[30] Bursa B.A.M 1 HD 22.01.2021 tarih ve 2019/1218 E. 2021/95 K.
[31] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 07.02.2019 ta. 2018/5193 E. 2019/743 K.) (04.04.2019 ta. 2016/4590 E. 2019/2404 K.
[32] (Y. 1 HD 2014/22171 – 2017/4194). (Aydın TEKDOĞAN – Muris Muvazaası ...... s. 473)
[33] (Y. 1 HD 26.04.2018 gün ve 10447-9568 sayılı kararı)
[34] (Yargıtay 1 HD’nin 08.01.2020 gün ve 2019/4755 E. 2020/80 K. sayılı kararı)
[35] (Aydın Tekdoğan – İstanbul BAM 2. HD Başkanı, Muris Muvazaası Nedeniyle Açılan Tapu İptal ve Tescil Davaları – Seçkin, 2. Baskı, 2019, s. 182-231)
Comentários